Ana içeriğe atla

Her gün güneş doğuyordu...

Her gün güneş doğuyordu... Her sabah, sokağın başından "Sütçü!" diye bağıran mahallenin sütçüsü... Her gün geliyordu süt satmak için.
Öğlen vakti uyandığı yatağından sağa sola sendemeler, bir taraftan da ayak topuklarından yukarı yükselen iğnelemeli ağrılar... Saat üçte iş başı. Gece, artı mesai ile birlikte ikide eve... hayatı hep böyle gidiyordu...
Her gün her sabah güneş doğuyor ve her gün işe gidiyordu. Sütçü ısrarla her sabah; "Süt!" diye çığırıyordu.
-"Benim evim yan binanın üçüncü katında ve her gün sabah erken kalkarım. Hikmet'in öğlene doğru geç saatlerde uyanmasını, saat iki gibi evden apar topar çıkışını görürüm. bu hep böyledir. Bazen ayakkabısının bağcıkları sağa sola savrularak koşar adım gider. Servise yetişmek için. Bir gün olsun; Hikmet'in farklı bir şey yaptığını hatırlamam."
Kışla Caddesi'nden şehrin merkezine doğru inen insanlardan bir kısmı, sabah erkenden hastanede olan randevularına yetişmek için otobüs durağına birikiyor. Onlardan biri de mahallemizin teyzesi; Aliye Teyze... Her hafta kesinlikle aksatmadan hastaneye gider. Salı günü. Neden Salı günü bilmiyorum. O hep Salı günü orada...
Mustafa, üçüncü kattaki dairesinden sabah erkenden kalkıp, yine Hikmet'in işe nasıl apar topar gittiğini size anlattı değil mi? Mustafa, "Belediyeden emekli temizlik çalışanı" O hep böyle tanıtır. Yani o bir çöpçü emeklisi...
Akşam, güneş yine battı. Gece... Ay görünür mü acaba. meteoroloji yarın yağmur var dedi. Güneş yarın yine doğacak.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından; ...

Prof.Dr. Oğuz Tekin'le Eski Çağ söyleşisi

Türkiye'de Eskiçağ tarihi alanında önemli çalışmalara ve eserlere imza atan Prof.Dr. Oğuz Tekin Hocamıza,  ülkemizde Eskiçağ tarihinin durumu ve bu alanda yapılması gerekenlerle ilgili sorular yönelttik... İyi okumalar...  Eskiçağ tarihi yazımının, Rönesans’ta oluşan ‘Hümanizm’ akımıyla başladığını görüyoruz. Bu düşünceyle doğmasının nedenleri nelerdir? Eskiçağ tarihini ana hatlarıyla zamansal (kronolojik) ve mekansal (coğrafi) kapsamından bahseder misiniz? Aslında Eskiçağ tarihi yazımı daha Eskiçağ’ın kendisinde başlıyor. Eskiçağ devletlerinin, uygarlıklarının, bu uygarlıklar içindeki tarihsel kişiliklerin, inancın kayıtlarını; antik çağ yazarlarının eserlerinde bulmak mümkündür. Oldukça geniş bir repertuvar söz konusudur. Roma İmparatorluğu ve “Bizans” Dönemi’nde de bu sürmüştür. Özetle Eskiçağ tarihine ilişkin yazım, daha Eskiçağ’da (kendi döneminde) başlamıştır zaten. Rönesans’ta başlayan, antik çağ yazarlarından kalan eserlerin, yeniden derlenmesi ve günümüze...

Bu yazıyı okuma becerisini gösteren canlı türünün her birine insan diyoruz

  Bu yazıyı okuma becerisini gösteren canlı türünün her birine insan diyoruz. İnsan, öğrenmek ve öğrendiğini kendisinden sonraki nesillere konuşarak, yazarak aktarma becerisine sahip tek canlı. İnsan sadece öğrenen değil gelişim (terakki) gösteren bir canlı. Her dönemde, yaşamının her vaktinde bir terakki içinde. Bu terakki olumlu veya olumsuz olsun farketmez. İyi ve doğruya yönelimi de mümkün, kötüye ve yanlışa da... başka hiç bir canlı böyle bir değişim ve dönüşüm sergileyemiyor. Fakat bütün bunlara rağmen insan kendinden memnun olmayan kendi varlığını, varoluşunu bir türlü hazmedemeyen tek varlık. Evren içerisinde kendi türüne, kendi türünün yapıp ettiklerine tahammül edemeyen tek canlı. Vahşetin her türlüsünü kendi türüne karşı gerçekleştirmiş bir varlık. İnanılmaz bir vahşet tarihine sahiptir insan. Sanırım bunun tek nedeni kendi varoluşundan memnun olmayışı... Pazarcık depreminin üzerinden onsekiz gün geçti. O kadar çok şey konuşuldu o kadar çok şey yazıldı; sanırım konuşulma...