Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bismillahirrahmanirrahim

  Bismillahirrahmanirrahim; harfi cer bağlacıyla başlayıp her bir sıfatın el ile maarifelenmesinin ve hasfedilmiş (gizli) bir fiilin yine hafsedilmiş failine (gizlenmiş) ulaştırılmasıyla tamamlanır. Ne ilginçtir ki biz orada geçen isimleri yani Rahman, Rahim ve Allah söylerken gizli olan (huve eril zamir veya hiye dişil) zamirini görmediğimizden unuturuz. Oysa besmele bize o "huve -hiye" zamirini anlatır. Herkes Rahman veya Rahim veya Allah ismini tefsir ediyor fakat biz hep "O yani hiye veya hüve" zamirini tefsir ediyoruz. Dedik ya zaten Rahman, Rahîm ve Allah isimleri de O'nu tefsir ediyor. Allah yerlerin ve göklerin nurudur niçin deniyor. "Huve-hiye" gayb yani bizim için karanlık olan yerdir. Allah, o karanlığı/gaybi yani huveyi bize anlaşılır kılıyor, kavramlaştırıyor. Yani hüve-hiye karanlığın kendisiyken Allah, rahman ve rahim ve diğer isimlendirmeler onu görünü, anlaşılır kılıyor. Böylece biz semitik inancın varlık ve yokluk, aydınlık ve kara

hayat dediğimiz şey

  hayat dediğimiz şey en nihayetinde bizim için yaşam süremizin içinde görüntülediğimiz şey. Hayat bir görüntü ve bu görüntünün kendisi fiziksel olarak nesneler dünyasının varlığını çevreleyen yönüyle özne. Şim şu hayat varya; bizlerin akli ve verili olarak kabul ettiğimiz; diğer bir tanımla bilimsel düşünce veya tanrı kaynaklı düşüncenin ürettiği kavramlar ve o kavramların çerçevelerini de taşıyan bir görüntüler bütünü. Bu görüntü bizim yaşam süremizin kalitesini de belirliyor. İnsan bütün bu süreci bilim veya tanrısal bilgiyle kendine yaşanır kılmaya çalışıyor. Zihninde anlamlar üretiyor, anlamları kelimelere kelimeleri kavramlara... Şimdi bütün bu anlamlar dünyasında insan için Allah, bütün anlamlardan çok farklı bir şeye tekabül ediyor. Zira insan kendisinin varlığının ve bütün insanlık tarihinin verili bir şey olduğu düşüncesini yaşamıyla sınırlı hayatı, bitmeyen bir zaman sürecine çeviriyor. Böyle insan kendisini hep var ediyor. Bu nedenle Allah kendisine tapılacak, sığınılacak

Mozart'ın Laudate Dominum ( Efendiye Hamd/Övgü)

  Şu paylaştığım ve çalışırken dinlediğim eser Mozart'ın Laudate Dominum ( Efendiye Hamd/Övgü) olarak isimlendirdiği ilahisi. Avrupa müziğinin rönesans çağı olarak bilinen dönemin deha bestecilerinden biridir Mozart abimiz. Batıda Rönesans ve reform budur işte. Şimdi bu İslam coğrafyasında reform dendiğin gerizekalı köy cahili 3-5 ilahiyatçının, siyasallaşmış din tartışmasını veya "osuruk abdest bozmaz, ezan minareden okunmamalı" gibi gündeme getirmek değildir. Bitene aklı başında sanattan, müzikten anlayan dindar bir insan yok. He bir dönem Dede efendiler vs kimi isimler bir şeyler yapmışlar Osmanlı döneminde. Fakat yobazlık onları dahi öldürdü bitirdi bu coğrafyada... Şu eser kilise müziğinin Mozartla birlikte nerelere ulaştığını gösteren bir örnek. Müzikten çok anlamam fakat şu notalardaki ses uyumu ve notaların insan sesiyle buluştuğunda ne kadar derin dünyalara götürdüğünü farkedersiniz...

Sezai Karakoç

Sosyal medyada arkadaşlarımın çoğu İslamcı veya muhafazakâr milliyetçi olduğu için dünden beri Sezai Karakoç'la ilgili paylaşımları görüyorum. Karakoç'un vefat yıl dönümü olduğu için. Bir kuşak için Sezai Karakoç demek anti-emperyalist ve Ümmetçi bir anlayış demekti. Özelikle Karakoç abi, Anadolu ve İslâm merkezli bir düşünüş sahibi olarak tasavvuf ve hususen Yunus Emre'yi merkeze alan mistik ve siyasal yönelime sahipti. Her ne kadar günümüz de Yunus sanki sadece bir dervişmiş gibi bir imaj çizilse de Moğol saldırılarından sonra dağılan Anadolu'nun birliğinin inşasında ki en önemli isimdir. (Yau aklıma geldi keşke bunu yazsam. Siyasi bir figür olarak Yunus diye) Yani en nihayetinde Sezai abiyi analiz edersek ona göre Anadolu dağılmıştır ve onu bir araya getirmek gerekiyordu. Ümmetin geleceği için bir prototibi olarak Anadolu birleşmelidir ki diğer İslâm coğrafyasında birleşme olsun. Her ne kadar post-modern dönemde içi boşalmış ve kendi gerçekliğini yitirmiş bir İslam&#

İslamcıların Anadolu Müslümanlığıyla Kavgası

"Din; Allah katında olan islamdır" ayetiyle şekillenen düşünce dünyamız, ilkel kabilelerin bile birbirlerine karşı geliştirilebildikleri siyasetin ve politik aklın dar alanına mahkum edilmiş durumda. Siyaset bilminin teorik aklının ve pratiğinin yetersizliğini ifade etmek; siyaset ve siyaset felsefesinin tarihi arka planını tartışmak demektir. Ama o zaman konu siyaset felsefesine dönüşmüş olurdu. Yapılmak istenen; modern dönemde dinin kaynaklarını referans alarak bilgi üretmek isteyen aydınının, göremediği ve görmek istemediği tepeden dayatma ile gerçeklemesini temenni ettiği devlet merkezli din yorumunu tartışmaktır. Ben bununla 80'li yılların yetersiz entelektüellerinin, İslam devleti beklentilerini kast etmiyorum. İktidar eliyle gerçekleştirilmesi hayal edileni, dini gerçek anlamına ve akışına çevirme teşebbüslerinden; geleneksel İslamın düşünsel yetersizliği bahanesiyle, yenilikci din bezirganlığından bahsediyorum. Bu yenilikci hareket sadece batıcı reformist bir har

Bazen; insan denen memelinin

  Bazen; insan denen memelinin dili ile ağızından çıkan nefesi damağına çarptırarak ortaya çıkardığı sesi ve bu sesin belli bir geometrik devinimle anlamlı kelimelere çevirmesi insan için beyanın ne kadar önemli bir şey olduğunu bana hatırlatır. Bazen bu beyan insanı tanrı adına konuştururken bazen varlık bazen eşya bazen kendisi, bazen bir başkası için konuşur yapar. Bir de bu sesin nağmelerle belli bir melodi içerisinde müzikal olarak işlevselleşmesi ve sanat dediğimiz yapı bozumsal var oluşu ortaya çıkarması bir başka nitelik kazandırır. Demem o ki Feyruz Abla Mardinden çıkarak bir star olmayı hakkettiğinde inanılmaz nağmeleri çıkaran sese sahipti. Yau hele bir de insanlığın ilk medeniyetleri oluşturduğu alanlardan biri olan Beyrut üzerine sesledirdiği bu ağıt, sadece Arapların değil bütün insanlığın arayıp durduğu aşki, merhameti, özleminin ortak haykırışlarından biri haline gelmiştir. https://youtu.be/C-0BAijk97I

İlluminet; aydınlanma, hidayet insan

Aydınlanma tabiri insan psikolojisine iyi gelen bir cümle. Eski ifadeyle tenevvür. Yani hidayet, basiret, feraset ile bir meseleyi bütün müştemilatı ile fehmetmek; içselleştirmek. Zira aydınlamak bilmekten öte bir anlamı içerir. Her ne kadar bu manada "hidayet" kelimesi de çok katmanlı bir anlamlar dünyasına sahip olsa da. Amma velakin teoloji olarak isimlendirdiğimiz şey, onu sadece metafizik bir dünyaya hapsetmiştir zart zurt... Neyse şu hidayet mevzusunu geçelim. İnsan bilebilir fakat aydınlanamaz. Bir bakıma da hidayete ulaşamaz. Farsiler buna روشنگری diyorlar. Karanlıktan aydınlığa çıkmak. Rahmetli Mevlana abimiz bu kelimeyi -yanlış hatırlıyor olabilirim- mesnevide şöyle kullanıyordu "روز و شب کردار او روشنگری" Karanlık veya aydınlık farketmez seni aydınlatır babından bir beyttir. Tabi bu kelimeyle ilgili Latincede ne dendiğini söylemezsem derin entelektüelliğimi göstermez olurum; onlar aydınlanma için "illuminet" diyorlar. İngilizcesini yazmayaca