Türklerin, edebiyat ve sanatta ortaya koydukları beceriksizlik tamamen din ve dil merkezli bir sorundur. Din merkezli olarak Arapça ve edebiyat merkezli olaraksa Farsçanın etkisiyle kurulan egemenlik/iktidar altında oluşan siyasal alan Türkçe'nin edebiyat ve sanat alanında özgün eserler koymasını kısıtlamıştır hatta engellemiştir. Anadolu Aleviliğinin; HacıBektaşi, Yunus, Sultan Abdallar ekolü ile sürdürülen edebiyat, düşünce dünyası ise daha emekle dönemlerinde altın çağlarına gelemeden küfürle, sapıklıkla itham edilerek, Türklerin derinlikli bir felsefe, din, edebiyat dili geliştirme sürecini bıçak gibi kesmiştir. Bugün Türkiye'de insanların halen din ve edebiyat anlayışları, bu iki dilden yapılan tercümeler veya bu iki dilin etkisinde kalmış kelami, teolojik eğitimden geçen insanlar tarafından şekillenmektedir. Edebiyat gelince modernleşmeyle/batılılaşma ile birlikte ingiliz dilinin algı, iletişim, formasyonunun etkisindedir. Velhasılı kelam Türklerin, tarihi olarak bir millet olamadıklarının tek ve en önemli görünür yönü budur. Bu, Türkçe konuşan ama konuştuğu dili edebiyat ve felsefe yapamaz hale getiren bir tarihin eseridir. Günümüzde ise yeni edebiyat çabaları gösteren gençlerin, bağnaz dini cemaatler tarafından tekfir, dinsizlik gibi ithamlara maruz kalmaları aynı tarihi refleksin sonucudur. Bir de buna devletin sistematik savunmacı, kapalı yapısı eklendiğinde gelişmeden daha çok menfaatçilerin, çıkarcıların hüküm sürdüğü bir dünyada yaşamaya mahkum kılınmış çaresizler olarak dolaşmaktadır. Din, dil meselesi boş beleş aslında; bakma sen, her şey yolunda... Benim içinse otobüse zam gelmesin yeter!!!
Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;
Yorumlar
Yorum Gönder