Şu paylaştığım ve çalışırken dinlediğim eser Mozart'ın Laudate Dominum ( Efendiye Hamd/Övgü) olarak isimlendirdiği ilahisi. Avrupa müziğinin rönesans çağı olarak bilinen dönemin deha bestecilerinden biridir Mozart abimiz. Batıda Rönesans ve reform budur işte. Şimdi bu İslam coğrafyasında reform dendiğin gerizekalı köy cahili 3-5 ilahiyatçının, siyasallaşmış din tartışmasını veya "osuruk abdest bozmaz, ezan minareden okunmamalı" gibi gündeme getirmek değildir. Bitene aklı başında sanattan, müzikten anlayan dindar bir insan yok. He bir dönem Dede efendiler vs kimi isimler bir şeyler yapmışlar Osmanlı döneminde. Fakat yobazlık onları dahi öldürdü bitirdi bu coğrafyada... Şu eser kilise müziğinin Mozartla birlikte nerelere ulaştığını gösteren bir örnek. Müzikten çok anlamam fakat şu notalardaki ses uyumu ve notaların insan sesiyle buluştuğunda ne kadar derin dünyalara götürdüğünü farkedersiniz...
Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;
Yorumlar
Yorum Gönder