Siyasetin doğası iktidarlaşma (gücün egemenliğini koruma, yönete bilirliliği, yönetimi geçekleştirme vs...) imkanlarını artırmak üzerine kuruludur. Bu nedenle iktidarın doğasına uygun olmayan bilgi, ilim çoğunlukla uygulama alanı, imkanı bulamaz. Bilginin uygulanabilir olması teorinin, pratiğe/eyleme geçirilmesi ise kurumsallaşma ile gerçekleştirilebilir. Bilginin, bilimin üniversiteler gibi eğitim kurumlarınca aktarılması, bu gibi hiyerarşik yapıların oluşturulması; ilim, bilim olarak tanımlanan şeyin aslında hegemonik tezahürüdür. Oysa ilim, fantastiktir. Reel/skolastik olanı dönüştürme istek ve becerisine sahiptir. Bilimin rasyonalitesi iktidar alanıyla belirlenir. Rasyonalizm iktidar olmadan düşünülemez. İlim böyle kullanılabilir/işlevsel olur. Rasyonalizm, hegemonya için geçerlidir. 100 yıl önce mars'a gitmek sadece bir fantazya idi ki bu bir bilim/ilimdi. Oysa bugün Mars'a gitmek rasyoneldir... çünkü, iktidar alanı bunun yapılabilir olduğunu kabul etmiştir.... böyle işte...
Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;
Yorumlar
Yorum Gönder