Ana içeriğe atla

Uzaylıysan pasaporta hadi ihtiyaç yok. ama dünyalıysa!

Uzun yazıları okumam asla. Okuyamıyorum... Uzun yazmayı da terk edeli çok oldu ama aha bunu yazayım dedim... 
Geçen cahillerle yaptığım bir muhabbette bilim, din, felsefe, fantazya, gibi meseleleri özetleyen bir konuşma yaptım. özetle şöyle anlattıydım
-Şimdi size sorsam 1+1 kaç eder? 2 eder. 5-3 eşittir 2 dersiniz. rakamları çarpar, böler toplarsınız vs... he işte buna düz mantık deriz. yani veriler bir araya getirilir ve sonuç bulunur... Bir şey daha sorsam; yumurtanın rengi nedir? Cevap hazırdır; "beyaz" Güneş nereden doğar? "doğudan" he işte bütün bunları matematikte olduğu gibi eğitim dediğimiz şeyin sonucuyladır. Bütün soruların cevapları size öğretilmiştir net olarak bilirsiniz, işte bu doğrulara bilim diyoruz. yani cevabını bildiğimiz ne varsa ve bunu veriler ve sonuçlarıyla izah edebiliyorsak bilim yapmış oluyoruz.
Bir soru daha sorsam; "Anneniz ne olur? -Neyiniz olur diye sormuyorum dikkat buyrun!- " diye. İşte, annem, babamın eşi, dedemin kızı, nenemin yavrusu, dayımın kızkardeşi, teyzemin bacısı, kadın, dişi, canlı, memli, dünyalı vs... böyle uzatır gidersiniz. 
Ama ben size; "Hayır! Anneniz bir uzaylı desem. Ya gülersiniz, yahut itiraz edersiniz. "Olamaz mümkün değil." der ve uzaylı olmadığını ispat edersiniz. Zaten, annesi, babası, kardeşleri, akrabaları bilinen ve onlarında dünyalı olduğu kesin olan biri nasıl uzaylı olabilir ki... haklısınız. (Not: aman ha şu; dünya uzayda bizde zaten uzaylıyız gibi geri zekalı espiriyi yapayın.)
Ama ya; "Onlar uzaylı olduklarını saklıyor ve nesiller boyunca bunu bir sır olarak saklayan bir aile ve gerçekten bütün geçmiş bireyleri de uzayılıydı" dersem. Bunu çok ısrarla savunur kimi örneklerle sizi ikna etmeye çalışırsam? Yine inanmazsınız. En fazla bir fantazi, bir efsane, kurmaca olarak gelir size. hatta bilgiye, elinizdeki verilere kesin güveniyorsanız dalga geçer gidersiniz. 
İşte bu fantazi gibi gelen şey size bir düşünme, sanat, sorgulama, araştırma imkanı da sağlar. çünkü içinizden birileri neden olmasın ki diye düşünmeye başlar. Çünkü ben ortaya sizin hiç aklınıza gelmeyen bir şey attım. elinizdeki verilere asla uymuyor. Heee... İşte, o verilerin asla değişken olmadığını, kesin doğru olduğunu kabul eden kişiye de biz skolastik akıl diyoruz (okullarda öğretilen skolastik klise salaklığını aklınıza getirmeyin. skolastik; kabul edilen bir doğrunun asla değişemeyeceğine inanan kişidir. Einstein abimiz işte bu nedenle önemli bir iş yapmıştır.) İnanmak dediğimiz şey insanı skolastik hale getirir.
He işte annenizin uzaylı olabileceğini söyleyen kişi, bir bilim insanı da olabilir, bir felsefeci de bir peygamber de....
Bilim adamını ve felsefeciyi yine kabul etmeniz mümkün ne de olsa size matematik, bilim, gibi şeyler öğretilmiştir. ve bunlar her iki karakteri yani bilim ve felsefeciyi över...
Peygambere gelince -onun tanrıdan haber alan kişi olarak tanımladığından- işi daha zordur. Çünkü o elinizdeki verileri kullanarak; bilim, düşünce gibi şeyleri kullanarak konuştuğunu söylemez. Tanrı bana söyledi der. 
Anneniz uzaylıysa amma ilginç bişe olur. ya değilse; kandırılmış olursunuz.... Uzaylıysan pasaporta hadi ihtiyaç yok. ama dünyalıysa? oOOOOO!!!
Anladınız değil mi bütün bu anlattıklarımı? dedim...
çay yok mu olim...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İbn Arabi Abimizin Tedbiratı İlahiye adlı eseri, insan devlet modelimiz

İslam sufi ve düşünürü rahmetli İbn Arabi abimizin Tedbiratı İlahiye adlı eseri, Aristonun; siyaset, devlet mevzusunu ele aldığı Politika olarak isimlendiren; devleti tartışma mevzu yaptığı kitaptan mülhem, insanı merkeze ele alarak neşrettiği kitabıdır. Yani Aristo denen zat, insanın kendi amacına, iyisine, mutluluğa ancak toplum ve devlet düzeni içinde erişebilir teorisini geliştirirken, rahmetli İbn Arabi, dünyevi mutluluğun insanın kemalata uluşmasında arar. Bu bize her iki medeniyetin varlığı, insanı nasıl ele aldığını gösteren bir özellik arz eder. Şöyle ki; Batı toplum ve varlığını, mutluluğunu kollektif bir oluşumla bireyselleştirirken bizde bireyin mutluluğu kendini gerçekleştirme, insani kemalata uluşmakta çoğullaştırır. Yani Batı için çoğunluğun yansıması olan birey varken bizde insanın meydana getirdiği topluluk vardır. Batının bütün kalabalıkları hepsi birbirine benzeyen bireylerken ki; yaşam, siyaset, ideoloji, hayattan beklenti, üretin, tüketim alışkanlıları gibi hep

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;

Anlatsana bir kasiyerin başından geçen hikayeleri yiyorsa!

Hep anlatacağım bir masalım vardır. Bir sekilde masallar hikayeler uydurabilirim, hiç durmadan. Siz bilmezsiniz ama ben masallar dinleyerek büyümüş bir çocuktum. İnsanın mahalle mektebinden mezun bir büyükannesi olunca, okuduğu Osmanlıca hikayelerinden inanılmaz kahramanlar kalır aklınızda. Sanmayın bunlar cenk masalları… Hayır, bunlar basbayağı Ali Baba ve Kırk Haramiler gibi Acem, Arap masalları. Mesala Dede Korkut’tan Tepegöz hikayesini, ben ilk kez büyükannemden dinledim.  O, Latin alfabesi bilmediği içinse mektebe gitmiş; okuma- yazmayı öğrenmiş. Biz torunlarına kitap getirir yahut bir yerlerden eline geçmiş kağıt, takvim yaprakları okuturdu. Demek istediğim o masallar güzeldi…   Ben ilk hikayemi ilkokul üçüncü sınıfta yazdım. En son hikayemi ise geçenlerde bir kağıt üzerine iliştirdim ama şu anda kağıdı bulamıyorum. Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim, hikaye yazmakta pek iyi olduğum söylenemez. Kurgu sorunlarım var. Sonra karakterlerin birbirinden faklı dünyalarını aktarm