Ana içeriğe atla

Konumuzla ilgisi yok ama bi Türkü dinleyelim

 Malumunuz, modern dünyada devletlerin sosyo-ekonomik imkanlarından en iyi şekilde faydalanan vatandaş %17 oranında. Türkiye Nüfusu 80 Milyon olduğu kabul edersek devletin sağladığı bu imkanlardan en iyi şekilde faydalanan vadandaşımızın miktarı 13,6 milyonu buluyor. Yani biz bütün sistemi ayakta tutan insan kaynağımızı 13 ile 14 milyon insanımızdan sağlıyoruz. Dünyada en yüksek oran Norveç'de %18.

Bu şu demek nitelikli insan kaynağımızın dayandığı bu oran; psikolojik, fizyolojik, sosyolojik, ekonomik değişimlerle sisteme katkıda bulunma imkanları değişmektedir. 14 milyon insanın yaklaşık olarak bunların %0,8'i anne baba ayrılığı, ölümü ile ağır travmalar yaşayarak atıl olmaktalar. %1,2 ise sağlık, fizikse ekonomik sorunlar vs vs v. gibi nedenlerle atıl hale gelmekte.
Alttan sisteme vatandaş aktarımı istenen düzeyde değil. Çünkü istihdam oranları ve yapısal sorunlar aşağıdan yutarıya doğru sınıf geçişlerini zorlaştırmakta. Yapısal sorunlardan dolayı bu görünmeyen bir kast sistemi oluşturmuş durumda. Ne yazık ki zeka seviyesi yüksek, olaylar karşısında direnç seviyeleri yüksek çocuklarımızı sanayi de işçi, ekonomik ve sosyal kültür seviyesi iyi olduğu için sağlanan imkanlarla iyi eğitim almış orta zeka. yeteneksiz çocukları ise sistemde tutmaya devam ediyoruz.

Bu biraz önce değindiğim gizli kask sistemini besliyor büyütüyor. Oysa dijital çağ bütün bunların yıkılmak zorunda olduğu bir döne

Bizim bu %17 oranı %19'a yükseltmemiz gerekir ki istediğimiz seviyeye ulaşalım. Ama bunu sağlamamız sanıldığı kadar kolay değil. Sistemin imkanlarını genişletmemiz için eğitim sistemini baştan sona yeniden dizayn etmeliyiz. Klasik modern eğtimin uyguladığı; herkese temel bilimler, sosyal bilimler eğitimi vermeyi terketmeliyiz. Eğitimin yaygınlaştırılmasını eleme yöntemine dönüştürerek yapmaktan vazgeçip; katılım ve ortak bilgi üretme, araştırma, geliştirme yöntemine çevirmeliyiz. Buna ilk okuldan itibaren başlamalıyız.
(2016 tepede insan kaynağının yeniden yapılandırılması, eğitim tartışmaları)

Konumuzla ilgisi yok ama bi Türkü dinleyelim



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anlatsana bir kasiyerin başından geçen hikayeleri yiyorsa!

Hep anlatacağım bir masalım vardır. Bir sekilde masallar hikayeler uydurabilirim, hiç durmadan. Siz bilmezsiniz ama ben masallar dinleyerek büyümüş bir çocuktum. İnsanın mahalle mektebinden mezun bir büyükannesi olunca, okuduğu Osmanlıca hikayelerinden inanılmaz kahramanlar kalır aklınızda. Sanmayın bunlar cenk masalları… Hayır, bunlar basbayağı Ali Baba ve Kırk Haramiler gibi Acem, Arap masalları. Mesala Dede Korkut’tan Tepegöz hikayesini, ben ilk kez büyükannemden dinledim.  O, Latin alfabesi bilmediği içinse mektebe gitmiş; okuma- yazmayı öğrenmiş. Biz torunlarına kitap getirir yahut bir yerlerden eline geçmiş kağıt, takvim yaprakları okuturdu. Demek istediğim o masallar güzeldi…   Ben ilk hikayemi ilkokul üçüncü sınıfta yazdım. En son hikayemi ise geçenlerde bir kağıt üzerine iliştirdim ama şu anda kağıdı bulamıyorum. Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim, hikaye yazmakta pek iyi olduğum söylenemez. Kurgu sorunlarım var. Sonra karakterlerin birbirinden faklı dünyalarını aktarm

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;

Aşı etkinliği nedir?

  Aşı etkinliği nedir? Aşı etkinliği, bir klinik araştırmada aşı olan bir grup insanda bir hastalıktaki azalma yüzdesidir. Aşının etkinliğinden farklıdır ve aşının klinik deneyler dışında toplumdaki kişilere verildiğinde ne kadar iyi çalıştığını ölçer. Tüm yeni aşılar, ne kadar iyi çalıştıklarını test etmek için klinik denemelere tabi tutulur. Bir aşı adayının geliştiricileri, klinik araştırma çalışma protokollerinde genellikle denemelerinin ana hedeflerini belirler. Bu hedeflere birincil uç noktalar denir. Şu anda geliştirilmekte olan birçok deneysel COVID-19 aşısı için birincil son noktalar, yeni semptomatik COVID-19 vakalarını önlemeye odaklanmaktadır. Bilim adamları, bir aşı adayının ne kadar iyi çalıştığını, plasebo alan grup ile deneysel aşıyı alan grup arasındaki yeni hastalık vakalarındaki farka bakarak hesaplayabilirler. Okumaya devam et: Alaycı düşmanlık kardiyovasküler hastalığa yol açabilir Buna aşı etkinliği denir. Örneğin Pfizer / BioNTech, COVID-19 aşısı için% 95'lik