Ana içeriğe atla

90'lı yıllarda bizlere aynı şimdiki gibi manipülasyonlar yapılıyordu

90'lı yıllarda bizlere aynı şimdiki gibi manipülasyonlar yapılıyordu. İşte devlet mafya, devlet hırsız devlet kafir vs diye.. Hepimiz böylece propaganda haberlerle manipüle olmuştuk. Devlete ne inancımız ne güvenimiz vardı. Benim öyle arkadaşlarım vardı ki bu devletin inanılmaz şekilde düşmanıydı (onlara sonra ne olduğunu yazacağım). Öyle bir şekilde devletten uzaklaştırıldık ki bir görev almayı, bir memur olmayı dahi düşünmedik. Neyse işte bizi öyle zehirlediler. Aynı şimdi ki bugünlerde (iki üç yıldır) yaşayan genç nesle yaptıkları gibi. Ben lise ve üni.deki gençlere bakıyorum devlet düşmanı olmuş çıkmışlar. Kurumlara, devlete güvenmiyorlar vs. Sabah akşam maruz kaldıkları propagandanın sonucu bu. Bu gençler aslında bunun kendilerini sistemden elemine etme yöntemi olduğunu asıl amacın sistemi elinde tutmak isteyen, yahut ele geçirmek isteyen çevrelerin kendi çocuklarının işine yaradığını anlamıyorlar.

Daha somutlaştırayım: Bi gün MEB'in bir toplantısına gittim. Orada işte bu azılı devlet düşmanı arkadaşlarımdan bir kaçını gördüm. Biri bakanlık bilemem müşaviri, biri danışman biri de bilmem ne dairesi bişeyi olmuştu. İsimlerini yazmayacağım belki ortak tanıdıklar çıkar. Neyse işte bunlardan biri camide mikrofon çalıp, devlete sisteme zarar vereceğine inanacak kadar geri zekalı birisiydi...
Şimdi bunlar sistemle geri nasıl barıştılar? Şöyle. Bu ibnelerin çoğunun ekonomik durumları iyi olduğu için yurtdışına gitmiş amerikada kenar mahallede de olsa bir üni. bitirme imkanları olmuştu. iktidar değişince -AKP iktidara gelince- değişen atmosferle devlet dostu olmuşlardı. Yahut bunlardan bir kısmının da iktidara gelecek olan şimdiki AKP kadroları ile ilişkisi olan milli görüşçü babaları vardı. Özetle aynı networkun çocuklarıydılar.. Onların durumları değişecek iktidarla veya iktidar değişmese de her halükarda işleri kıyak gidecek aile çocuklarıydı. Bizse işçi-memur çocukları olarak ne bu iktidara gelecek milli görüş kadrolarının çocuklarıydık ne de öyle maddi imkanları olan aile çocukları. Böylece benim gibiler elemine edildi sistemden...

Şimdi yine aynı numara çekiliyor. Ama bu defa iktidara gelme hayalleri kuran başka çevrelerce aynı numara çekiliyor. Gariban ülke gençleri böyle politize edilerek devlet düşmanı yapılarak kendi gelecek kadrolarına yer açıyorlar. Ben de tersine gençlere devletinize sahip çıkın. İki üç karnı doyan ibne propagandacıya kanmayın. Devlete düşman olmayın. İçine girin devlet için çalışın diyorum. Bazı dangalaklara inanmayın. Onlar dangalak oldukları için bu işin ne amaçla yapıldığını anlamayacak kadar salaklar diyorum...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;

Prof.Dr. Oğuz Tekin'le Eski Çağ söyleşisi

Türkiye'de Eskiçağ tarihi alanında önemli çalışmalara ve eserlere imza atan Prof.Dr. Oğuz Tekin Hocamıza,  ülkemizde Eskiçağ tarihinin durumu ve bu alanda yapılması gerekenlerle ilgili sorular yönelttik... İyi okumalar...  Eskiçağ tarihi yazımının, Rönesans’ta oluşan ‘Hümanizm’ akımıyla başladığını görüyoruz. Bu düşünceyle doğmasının nedenleri nelerdir? Eskiçağ tarihini ana hatlarıyla zamansal (kronolojik) ve mekansal (coğrafi) kapsamından bahseder misiniz? Aslında Eskiçağ tarihi yazımı daha Eskiçağ’ın kendisinde başlıyor. Eskiçağ devletlerinin, uygarlıklarının, bu uygarlıklar içindeki tarihsel kişiliklerin, inancın kayıtlarını; antik çağ yazarlarının eserlerinde bulmak mümkündür. Oldukça geniş bir repertuvar söz konusudur. Roma İmparatorluğu ve “Bizans” Dönemi’nde de bu sürmüştür. Özetle Eskiçağ tarihine ilişkin yazım, daha Eskiçağ’da (kendi döneminde) başlamıştır zaten. Rönesans’ta başlayan, antik çağ yazarlarından kalan eserlerin, yeniden derlenmesi ve günümüze akta

Bismillahirrahmanirrahim

  Bismillahirrahmanirrahim; harfi cer bağlacıyla başlayıp her bir sıfatın el ile maarifelenmesinin ve hasfedilmiş (gizli) bir fiilin yine hafsedilmiş failine (gizlenmiş) ulaştırılmasıyla tamamlanır. Ne ilginçtir ki biz orada geçen isimleri yani Rahman, Rahim ve Allah söylerken gizli olan (huve eril zamir veya hiye dişil) zamirini görmediğimizden unuturuz. Oysa besmele bize o "huve -hiye" zamirini anlatır. Herkes Rahman veya Rahim veya Allah ismini tefsir ediyor fakat biz hep "O yani hiye veya hüve" zamirini tefsir ediyoruz. Dedik ya zaten Rahman, Rahîm ve Allah isimleri de O'nu tefsir ediyor. Allah yerlerin ve göklerin nurudur niçin deniyor. "Huve-hiye" gayb yani bizim için karanlık olan yerdir. Allah, o karanlığı/gaybi yani huveyi bize anlaşılır kılıyor, kavramlaştırıyor. Yani hüve-hiye karanlığın kendisiyken Allah, rahman ve rahim ve diğer isimlendirmeler onu görünü, anlaşılır kılıyor. Böylece biz semitik inancın varlık ve yokluk, aydınlık ve kara