Ana içeriğe atla

Beni affedin

"Beni affedin" diyorum, günde üç belki beş defa... Kime, neye, niçin, neden inan bilmiyorum. Sadece kendimi suçlu hissediyorum. Sanki dünyada her kötü şeyin bir ucundan tutuyorum, ya da her kötü, başarısız işin önünde, arkasında ben varım.  Kendimle övünecek; "Bak bunu da ben yaptım." diyecek bir şeyim yok... Yaptığım işlerde ise bir gün olsun; asla övgü, beğeni gibi şeyler işitmedim. Bir defa olsun "Sen şunu iyi yapıyorsun, sen çok güzel işler yaptın" diyen bir arkadaşım, dostum olmadı. Ne ilginç..  Belki de sırf bu nedenle kendimi hep kötü ve ezik hissediyorum. Ve belki, sırf bu nedenle yaptığım hiç bir iş beni tatmin etmiyor.. Tek neden takdir edilmemek... mi(?)

Sevgili Pirmegon, yazdıklarımdan benim hasta biri olduğumu düşündüğünü çok iyi biliyorum, belki de hastayım bilmiyorum. Bir kaç defa "Hastamıyım acaba?" şüphesiyle psikiyatristlere gittim. Onlar, "Basit stres bozukları bunlar geçer" dediler. Şimdiye kadar öyle derin hastalıklarımın olduğunu söyleyen bir doktor olmadı. Belki panik atağım var yahut birazcık anksiyete... Sahi, panik atakla anksiyetik bozukluklar arasındaki farkı halen anlamış değilim. Bir fark var mı ya da.. Sen bilirsin bunları biliyorum...

Bu gece sabaha kadar romanın sayfalarını okudum. Tashihlerini yaptım. Arada kimi yerler var, karakterler bayağı zayıf, çelimsiz kalmış. Hele de Yavuz'un  devrimci karakterini kurgularken...  Devrimci bir sosyalist işçinin, propaganda çalışmaları sırasında ne gibi bir dil, jargon kullandığını bilmeyişim çok büyük bir eksiklik.  Sırf bunun için müziklerini, konserlerini dinliyorum. Geçen taksime TKP'nin bürosuna bir kaç gün takılmayı düşündüm ama cesaret edemedim. Ben de bir marksistim belki; teorik olarak... 

Keşke Yavuz'u bir dergahta yetişmiş derviş babanın oğlu olarak karakterize etseydim. Hem şu şair varya neydi adı... Hımm... Tamam aklıma geldi; Nazım Hikmet gibi olurdu... Yahu bu defada karakterimi onun tarihi kişiliğinden mülhem; okuru etkilemek için arakladığım konuşulurdu. El arabasında sahlep satan baba karakteri de çok mu zayıf oldu ne(?) hem de milliyetçi bir baba... Fakirden milliyetçi olabilir mi sahi, Sevgili Pirmegon?

Biliyorum sen bana asla mektup yazarak cevap vermezsin ve benim bu sorularım da cevapsız kalacak...
Sen bir pisliksin Pirmego bunu da yeri gelmişken söylemek istedirim....
-Bitti-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;

Prof.Dr. Oğuz Tekin'le Eski Çağ söyleşisi

Türkiye'de Eskiçağ tarihi alanında önemli çalışmalara ve eserlere imza atan Prof.Dr. Oğuz Tekin Hocamıza,  ülkemizde Eskiçağ tarihinin durumu ve bu alanda yapılması gerekenlerle ilgili sorular yönelttik... İyi okumalar...  Eskiçağ tarihi yazımının, Rönesans’ta oluşan ‘Hümanizm’ akımıyla başladığını görüyoruz. Bu düşünceyle doğmasının nedenleri nelerdir? Eskiçağ tarihini ana hatlarıyla zamansal (kronolojik) ve mekansal (coğrafi) kapsamından bahseder misiniz? Aslında Eskiçağ tarihi yazımı daha Eskiçağ’ın kendisinde başlıyor. Eskiçağ devletlerinin, uygarlıklarının, bu uygarlıklar içindeki tarihsel kişiliklerin, inancın kayıtlarını; antik çağ yazarlarının eserlerinde bulmak mümkündür. Oldukça geniş bir repertuvar söz konusudur. Roma İmparatorluğu ve “Bizans” Dönemi’nde de bu sürmüştür. Özetle Eskiçağ tarihine ilişkin yazım, daha Eskiçağ’da (kendi döneminde) başlamıştır zaten. Rönesans’ta başlayan, antik çağ yazarlarından kalan eserlerin, yeniden derlenmesi ve günümüze akta

Bismillahirrahmanirrahim

  Bismillahirrahmanirrahim; harfi cer bağlacıyla başlayıp her bir sıfatın el ile maarifelenmesinin ve hasfedilmiş (gizli) bir fiilin yine hafsedilmiş failine (gizlenmiş) ulaştırılmasıyla tamamlanır. Ne ilginçtir ki biz orada geçen isimleri yani Rahman, Rahim ve Allah söylerken gizli olan (huve eril zamir veya hiye dişil) zamirini görmediğimizden unuturuz. Oysa besmele bize o "huve -hiye" zamirini anlatır. Herkes Rahman veya Rahim veya Allah ismini tefsir ediyor fakat biz hep "O yani hiye veya hüve" zamirini tefsir ediyoruz. Dedik ya zaten Rahman, Rahîm ve Allah isimleri de O'nu tefsir ediyor. Allah yerlerin ve göklerin nurudur niçin deniyor. "Huve-hiye" gayb yani bizim için karanlık olan yerdir. Allah, o karanlığı/gaybi yani huveyi bize anlaşılır kılıyor, kavramlaştırıyor. Yani hüve-hiye karanlığın kendisiyken Allah, rahman ve rahim ve diğer isimlendirmeler onu görünü, anlaşılır kılıyor. Böylece biz semitik inancın varlık ve yokluk, aydınlık ve kara