Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İbn Arabi Abimizin Tedbiratı İlahiye adlı eseri, insan devlet modelimiz

İslam sufi ve düşünürü rahmetli İbn Arabi abimizin Tedbiratı İlahiye adlı eseri, Aristonun; siyaset, devlet mevzusunu ele aldığı Politika olarak isimlendiren; devleti tartışma mevzu yaptığı kitaptan mülhem, insanı merkeze ele alarak neşrettiği kitabıdır. Yani Aristo denen zat, insanın kendi amacına, iyisine, mutluluğa ancak toplum ve devlet düzeni içinde erişebilir teorisini geliştirirken, rahmetli İbn Arabi, dünyevi mutluluğun insanın kemalata uluşmasında arar. Bu bize her iki medeniyetin varlığı, insanı nasıl ele aldığını gösteren bir özellik arz eder. Şöyle ki; Batı toplum ve varlığını, mutluluğunu kollektif bir oluşumla bireyselleştirirken bizde bireyin mutluluğu kendini gerçekleştirme, insani kemalata uluşmakta çoğullaştırır. Yani Batı için çoğunluğun yansıması olan birey varken bizde insanın meydana getirdiği topluluk vardır. Batının bütün kalabalıkları hepsi birbirine benzeyen bireylerken ki; yaşam, siyaset, ideoloji, hayattan beklenti, üretin, tüketim alışkanlıları gibi hep

Tanrıyı Sev Pirmegon Tanrı İyidir Sıkma Canını

Sevgili Pirmegon, sana mektup yazmayalı uzun zaman oldu biliyorum. Bu aralar aklıma gelen yazılması gereken konulardan biri de ölüm sonrası hayatın olup olmadığı mevzusu. Doğrusunu söylemek gerekirse öldükten sonra bir hayatın olduğu kanaatinde pek değilim. Bu bağlamda aynı sevgili Yahudi abilerimiz gibi düşünüyorum. Ya da rasyonel materyalistler gibi denebilir. Sen de biliyorsun yahudiler için cennet cehennem yok. Öldükten sonra toprak oluyorsun. Ama ben evrende bir dönüşüm olduğunu düşünüyorum tabi. Yani Ölüp gitmek yok olup gitmek değil. Sonuçta madde evrende bir şekilde dönüşüp duruyor. Bizler de maddeyiz her ne kadar canlı olsak ta özü karbon olan canlılarız. Cansız maddenin, canlı hale gelmesi hep en inanılmaz şey. Bunu halen fiziksel olarak izah edebilmiş değil insanlık. Sanırım izah edemeyecek gibi de duruyor. İnanılmaz derece, hesaplanamaz, ölçülemez, göstergelenemez olaylar dizgisi var canlı hale gelmekte. Rahmetli Yunus Abi'nin dediği gibi "Cennet dedikleri üç bey k

Milyonlarlarca, milyarlarca olup biten şeylerden hangisi...

Efendim hayat, kendi varlığımız için beynimizin üst zarının, gelişimi, durağanlaşması ve gerilemesi süreçlerinin bir bütünü olarak gözlemlenir. Bu korteks dediğimiz şey beyin katmanımızda gri renkte bulunur. Şimdi... Kimi araştırmalar IQ seviyesinin en belirgin özelliğinin bu zarın grileşme tonundaki farklılıkta da gözlemlendiği sonucundan bahseder. Yani ne kadar koyu gri olursa IQ o kadar yüksektir. Tabi bu arada bir şey hatırlatmalı yaşlandıkça bu grileşme durur, geriler... "Hayatı gri görmek" denen şey de insanın IQ seviyesiyle ilgilidir. Yani demek istediğim, hayat ne beyaz ne siyah, ne kırmızıdır.. Ne kadar doğru varsa -aslında veya belki de- kendileri doğru olmak bakımından yanlıştır. O nedenle sarsılmaz doğruları olan insanlar beni hep bir şekilde korkutur. Büyük cümleler kuran, hayata büyük cümlelerle başlayanlar, içlerinde var olan hırslarını, taleplerini soyut anlamlar, ulvi, aşkın yorumlar katarak paylaşırlar. Oysa dediğim gibi o ince zar eğer gelişmezse insan ded

Kim bilir ömrün kaçta kaçı kaldı geriye

Türkiye'de yayıncılık her zaman kendi gettosuna yapılır. Yayın gücü de var olan gettonun kalabalığına göre yaygındır. Fikirlerini, düşüncelerini o çevreye pazarlayarak para kazanmaya çalışırlar. Bu sırada bütün gürültü kendi çevresinden gelince sanılıyor ki herkes çok okuyor. Birbirlerine karşı yaptıkları gürültü ve propaganda onları hep bu yanılgıyla baş başa bırakıyor. Tabii bir de şöyleleri var, sayfalarında düzenli olarak tutuğu partinin, savunduğu fikrin, inandığı dinin içeriklerini paylaşıyor. Adamın veya kadının 15- 20 bin takipçisi var. Bununla övünüyor. Oysa aslında sadece kendini takip ediyor çünkü takipçiler de kendisi gbi. Farklı bir şey söylese, cümle kursa dalacaklar salağa. Oysa o kendini mühim, takip edilen önemsenen adam sanıyor. Özetlersek; kendini derin yazar, okur sanan gettolarla ha babam fotoğraf paylaşıp duranlar da kendi yığınına sesleniyor. Günün sonunda okumuş yığınlar ve fotoğrafçı takibi yığınlar oluşmuş oluyor... Bir fikir var mı hayır. Egemen network

Kafamda cevabını bilmediğim soru yok

  Kafamda cevabını bilmediğim soru yok. Benim sorunum cevabını aradığım sorumun olmayışı. Belki de bu nedenle artık birşeyler, birilerine soru sormak istemiyorum. Soru sormuyorsam ortada ilginç bir sorun var demektir. Ya ben gerçek bir cahilim. Ya da yeryüzünde insanların konuştuğu, tartıştığı her şey bana yavan ve anlamsız geliyor. Yeni seyleri öğrenmediğimi söylemedim. Soru sormadığımı soru sorma ihtiyacı dahi hissetmediğimi söylüyorum. Olan biten hiç bir mesele için değil soru sormayı tersine görmek, öğrenmek dahi istemiyorum. Eskiden insanlara gittikleri kentlerin, ülkelerin nasıl koktuğunu sorardım Çoğunlukla hemen hemen tamamının bunun farkında dahi olmadığın gördüm. Oysa bir kentin ya da bir ülkenin kokusu o şehir ve kent hakkında insana çok gerçekçi bir bilgi verir. Evler kokar, sokaklar kokar, mahalleler kokar, kentler kokar, ülkeler kokar. İnsanda merak, kokuyla başlar. Belki de artık kokan bir şey kalmadı herşey cansızlaştı mı yoksa herşey çok mu steril oldu... Olmazsa bi S

Çayırda gezen bir tek ben miyim

Yaşamın her zaman bir yerlerde devam edeceğini bilmek güzel. Öyle ya da böyle bir şekilde hayatın parçası olan bizler belli bir yaşam çizgisine sahibiz. Buna zaman deniyor. Zaman denen şey ise "hareket, değişim, dönüşüm" denen şeyin gözlemlenme imkanına verilen kavram. Peygamber de bir sözünde "Zaman Allah'tır ona küfretmeyin" der" Yani Muhammed Peygamber, değişim ve dönüşümün kendisi olan bir yatacıya inanıyor ki şu ayette "O her an bir oluş içindedir" ayeti onun görüşünü teyid eden bir özellik gösteriyor. Heee tabi, Kur'an'ın bir kısmını başka zamanda başka insanlar mı yazdı tabi bunu da bilmiyorum. Çok ta önemli değil. Sonuçta yazma denen fiil insana mahsus bir şey olduğu için ve Kur'an'ı da insanlar yazdığı için farklı zamanlarda bir araya getirmiş olabilirler. Tanrı okuma yazma bilmiyor zaten.. Önemli olan insanın, Tanrıya karşı ahlaki bir sorumluluktan ziyade insana karşı bir ahlaki ve vicdani sorumuluk içinde olmasıdır. Bu

Yaşamak bize ne sağladı belki de

Yaşamak bize ne sağladı. Bilmiyorum. Yaşamasaydık varlıkla ilgili bilgimiz de olmayacaktı. Peki bu kötü bir şey miydi. Bilmiyorum. Ama şu var ki yaşam, var olmanın bir çeşidi olarak hayat denen şeyin de var olduğunu öğretti. Birgün hayatın içinde yaşamayan bir varoluşla devam edeceğim yoluma. Biyolojik varlığım fiziksel nedenlerden çözülürken beni var eden ismim ki o isim benim biyolojik varlığımın bir göstergesi olsa da aynı zamanda akıp giden yaşamda bıraktığım izlerin göstergesi olacak. Eğer zaman varsa -ki biz sadece teorik olarak bir zamanın varlığından söz ede biliyoruz- ve o zaman içeriside benim varlığım akıyorsa bu akış bir şekilde kendi izini bırakıyordur boşlukta. Uzay boşluğuna yayılan bir milyon yıl sonra dinlediğimiz kimi sesler gibi ya da ışığı bize ulaşan ölü yıldızlar gibi ben de bir iz bırakıyorum öyle ya da böyle... Hayat milyon, milyar katmanlı... Yaşam sadece bu katmanın biri. Ve tek başına milyonlarca hatta milyarlarca ihtimali barındırıyor. Biz insanlıksa sadece