Ana içeriğe atla

Kim bilir ömrün kaçta kaçı kaldı geriye

Türkiye'de yayıncılık her zaman kendi gettosuna yapılır. Yayın gücü de var olan gettonun kalabalığına göre yaygındır. Fikirlerini, düşüncelerini o çevreye pazarlayarak para kazanmaya çalışırlar. Bu sırada bütün gürültü kendi çevresinden gelince sanılıyor ki herkes çok okuyor. Birbirlerine karşı yaptıkları gürültü ve propaganda onları hep bu yanılgıyla baş başa bırakıyor.

Tabii bir de şöyleleri var, sayfalarında düzenli olarak tutuğu partinin, savunduğu fikrin, inandığı dinin içeriklerini paylaşıyor. Adamın veya kadının 15- 20 bin takipçisi var. Bununla övünüyor. Oysa aslında sadece kendini takip ediyor çünkü takipçiler de kendisi gbi. Farklı bir şey söylese, cümle kursa dalacaklar salağa. Oysa o kendini mühim, takip edilen önemsenen adam sanıyor.

Özetlersek; kendini derin yazar, okur sanan gettolarla ha babam fotoğraf paylaşıp duranlar da kendi yığınına sesleniyor. Günün sonunda okumuş yığınlar ve fotoğrafçı takibi yığınlar oluşmuş oluyor...

Bir fikir var mı hayır. Egemen networkun yerel propagandacıları ile yaşamaya devam...

"Kim bilir ömrün kaçta kaçı kaldı geriye
Nefes sayılı alıp verdiğin benim de senin de Hayırlı bir haber veren dostumsa hiç kalmamış Bir kuruş için hesaplaşmak isteyenler peşimde Her yanım dikenli tel ve mayınlarla çevrili "



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;...

ABD, Ortadoğu'yu kaosa mı sürüklüyor? Ya Türkiye!

Bir memeli türü olarak "insan" ve İblis abimiz

Bir memeli türü olarak "insan" isimlendirmesiyle tanımlanan canlının bu ismi kazanmasının en önemli nedeni birbirine yardım eden canlı olması nedeniyledir. Her ne kadar insanı unutkan olarak tanımlayan ve bununla geliştirdiği ideoloji (Kelam) 'ye geçerlilik kazandırmaya çalışan, klasik katoliklerin tersine insan ünsiyetten gelerek yardımlaşan, dayanışan anlamına gelir / gelmelidir. 'Gelmelidir' diyoruz çünkü insan en nihayetinde sosyal bir varlıktır yani cemaatler veya daha geniş topluluklar olarak yaşarlar. Eğer unutan anlamına geldiğini düşünerek hareket edersek, unutmanın fiili olarak bir karşılığı olmalıdır ki insanın birbirini unutan bir varlık olmadığı yani insanı unutan bir varlık tanımlayamayız. Unutmak isan için temel bir kavram olarak kullanılamaz, unutmakla tanımlanamaz. Bu kurgulanmış ideoloji (Kelam)'nin kullandığı bununla "hidayetçi" bir din anlatısı ve anlayışının oluşmasını sağlamak amaçlıdır. "hidayet" kelami (ideolojik) b...