Ana içeriğe atla

Cumartesi yayınlanan kararnameler ve benim planlarım

 Hafta sonu tatiline potilik bir gündemle günaydın dedik. Gece vakti yayınlanan Cumhurbaşkanlığı genelgeleriyle Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevinden alındığını yerine Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu’lunun atandığını öğrendik. Bu aslında bir dönemdir Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin ve para politikalarının içine girmiş olduğu sarmalın bir sonucu. Çareler aranıyor ama şu anda sanırım pek işler istendiği gibi gitmiyor.  Ekonomik krizin Türkiye’de giderek ağırlığını hissettirdiği günleri yaşıyoruz.

Naci Ağbal’ın göreve henüz çok yeni gelmiş olması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uzun yıllardır çeşitli kademelerde görev verdiği bir isim olması sebebiyle, bu beklenmedik ani görevden alma piyasada şok etkisi yarattı gibi duruyor.  Henüz Naci Ağbal’ görevden alınmasıyla ilgili bir açıklama yok. Ancak bunun yeni yönetimin sıkı para politikaları noktasındaki şahin duruşu nedeni ile olabileceğini düşünülüyor.

Piyasaların bu değişikliğe yönelik verdiği ilk tepkilere baktığımızda yabancı analistler ve yorumcuların son derece olaya negatif yaklaştığını görüyoruz. Türkiye ile biraz daha ilgili olan analistler, faiz artırımını olumlu değerlendirirken, TL güçlenmişken bu olanları şok etkisi olarak görüyorlar. Kimileri doların 7.80’i görebileceğini söylüyor. 

Biz sadece cumartesi sabahına Merkez Bankası Başkanı’nın değişikliğiyle uyanmadık. Bir de Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden ayrıldığını açıklayan kararname haberiyle de uyandık.

Peki bu ne demek?

Türkiye’nin hazırlanmasında ve sözleşmeyi ilk kabul eden devlet olarak kendisinin öncülük ettiği bir sözlemeden çekilmesi demek.  İstanbul Sözleşmesi pek çok politik ve siyasal tartışmanın konusu oldu. Kimi çevreler üretilen temel propaganda materyaller sebebiyle sözleşmeye karşı çıkarken bir kısım çevre de sözleşmeye destek verdi.

Aslında sözleşmenin Cumhurbaşkan kararnamesiyle lağvedilmesi söz konusu değil. Sanarım Cumhurbaşkanı, Cumhur ittifakının bileşenlerinin bu sözleşme konusunda oluşturdukları baskıyı ve kimi muhafazakar, dini çevrelerden gelen baskıları da ötelemek için bu kararnameyi yayınladı. Bu kararname Anayasa Mahkemesine gidecek ve büyük ihtimal AYM bu genelgenin geçersiz olduğunu ve yetkinin Milet Meclisinde olduğu kararına vararak genelgeyi geçersiz kılacak.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Adem Sözüer,‘nde dediği gibi; “İstanbul Sözleşmesi yürütme tasarrufuyla feshedilemez. Yetki gaspıyla TBMM devre dışı bırakılamaz.”

Böylece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın de politik bir söylem olarak;  biz genelgeyi yayınladık ama yine Anayasa Mahkemesi bizi engelledi diyebilecek.  Sanırım durum bu noktada kitlenecek ve mevzu başka bir bahara yeniden kitleleri konsilide etmek için kullanıcak.

Oysa cumartesini pek çok şey yapmak için planlamıştım



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;

İbn Arabi Abimizin Tedbiratı İlahiye adlı eseri, insan devlet modelimiz

İslam sufi ve düşünürü rahmetli İbn Arabi abimizin Tedbiratı İlahiye adlı eseri, Aristonun; siyaset, devlet mevzusunu ele aldığı Politika olarak isimlendiren; devleti tartışma mevzu yaptığı kitaptan mülhem, insanı merkeze ele alarak neşrettiği kitabıdır. Yani Aristo denen zat, insanın kendi amacına, iyisine, mutluluğa ancak toplum ve devlet düzeni içinde erişebilir teorisini geliştirirken, rahmetli İbn Arabi, dünyevi mutluluğun insanın kemalata uluşmasında arar. Bu bize her iki medeniyetin varlığı, insanı nasıl ele aldığını gösteren bir özellik arz eder. Şöyle ki; Batı toplum ve varlığını, mutluluğunu kollektif bir oluşumla bireyselleştirirken bizde bireyin mutluluğu kendini gerçekleştirme, insani kemalata uluşmakta çoğullaştırır. Yani Batı için çoğunluğun yansıması olan birey varken bizde insanın meydana getirdiği topluluk vardır. Batının bütün kalabalıkları hepsi birbirine benzeyen bireylerken ki; yaşam, siyaset, ideoloji, hayattan beklenti, üretin, tüketim alışkanlıları gibi hep

Anlatsana bir kasiyerin başından geçen hikayeleri yiyorsa!

Hep anlatacağım bir masalım vardır. Bir sekilde masallar hikayeler uydurabilirim, hiç durmadan. Siz bilmezsiniz ama ben masallar dinleyerek büyümüş bir çocuktum. İnsanın mahalle mektebinden mezun bir büyükannesi olunca, okuduğu Osmanlıca hikayelerinden inanılmaz kahramanlar kalır aklınızda. Sanmayın bunlar cenk masalları… Hayır, bunlar basbayağı Ali Baba ve Kırk Haramiler gibi Acem, Arap masalları. Mesala Dede Korkut’tan Tepegöz hikayesini, ben ilk kez büyükannemden dinledim.  O, Latin alfabesi bilmediği içinse mektebe gitmiş; okuma- yazmayı öğrenmiş. Biz torunlarına kitap getirir yahut bir yerlerden eline geçmiş kağıt, takvim yaprakları okuturdu. Demek istediğim o masallar güzeldi…   Ben ilk hikayemi ilkokul üçüncü sınıfta yazdım. En son hikayemi ise geçenlerde bir kağıt üzerine iliştirdim ama şu anda kağıdı bulamıyorum. Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim, hikaye yazmakta pek iyi olduğum söylenemez. Kurgu sorunlarım var. Sonra karakterlerin birbirinden faklı dünyalarını aktarm