Ana içeriğe atla

Mal Mülk mevzuna bir giriş...

Mülk mevzusunda özelden soran arkadaşıma cevabım...


Bazen bazı arkadaşlara cümlelerim yeterli gelmiyor. Uzun uzun magazin yapalım o zaman.

Şimdi... Mülk, varlık anlamındadır. Yani insanın kullandığı bütün nesneler mülk kapsamındadır. İnsan bu nesnelerin ne kadarını  nasıl kullanırsa ve kullanım tekrar edilerek sahiplik yani o nesneyi haps ederek kendi kısıtlamasına, kendi tasarrufuna geçirmesine de mal mülküm der. Daha somutlaştıralım; insan önce gider tarlayı eker, sonra bi daha eker, sonra ektiği yeri hayvanlar ve diğer canlılar gelip kullanmasın, işgal etmesin diye etrafını çevirir "Aha burası benim arazım, malım" der. Yani bi şeye mal demek için; nesne, o nesneye verilmiş emek ve zaman gerekir. İnsan bunları yaptımı bu benim malım der. 

Tabi sonra kavgalar başlar. zart zurt güçlü güçsüzü, kalabalık, azlığı yenmeye, ezmeye başladığında zayıf olan bakar ki bu güçlüyle baş edemeyecek "hak hukuk, adalet" kavramını ortaya atar.  Güçlü der ki tamam yapalım, bir hak hukuk olsun. Sonuçta hak hukuk dediğin de güçlünün insiyatifinde bir şeydir. Halen de somut olarak gördüğünüz gibi öyle. Tabi güçlü bu inisiyatifi, ben güçlüyüm alfayım üstünlüğümü kabul edin der. Zayıf olan akıllı bakar ki bu iş, iyi iş. Der ki "evet senin bizden üstün olman ancak daha üstün bir şeyin müdahalesiyle olur. O da asıl malın mülkün sahibi Tanrı. Böylece kafadan mala mülke tanrı aracılığıla ortak olmuş olur. Güçlü tabi yine önemsemez. Sonuçta kendisini seçen tanrı olduğunu o akıllı uyanık ilan etmiştir. O zaman bir secde et de göreyim der. Secde eder öpüşür koklaşır anlaşılar. 

Ama şimdiki ki çağda -yani 20. yüzyılda- yeni zeki ve uyanıklar baktık ki  fiziksel olarak madde var mı yok mu beli değil. Hepsini toplasan bir ışık ediyor.  o zaman mal mülk teorik olarak (ontolojik olarak) bir tanrının işi olmaya bilir. Ola da bilir. Sonra bu mal mülk algoritmalarla yenden tasarlanıp yeni yapısal bozumlarla çok başka anlamlar yükleniyor.  Mülk Allah'ın lafı havada kalıyor. O vakit demek ki mülk yoksa  mülkün bir sahibine de ihtiyaç yok. Heh işte mevzumuz bu...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;

Anlatsana bir kasiyerin başından geçen hikayeleri yiyorsa!

Hep anlatacağım bir masalım vardır. Bir sekilde masallar hikayeler uydurabilirim, hiç durmadan. Siz bilmezsiniz ama ben masallar dinleyerek büyümüş bir çocuktum. İnsanın mahalle mektebinden mezun bir büyükannesi olunca, okuduğu Osmanlıca hikayelerinden inanılmaz kahramanlar kalır aklınızda. Sanmayın bunlar cenk masalları… Hayır, bunlar basbayağı Ali Baba ve Kırk Haramiler gibi Acem, Arap masalları. Mesala Dede Korkut’tan Tepegöz hikayesini, ben ilk kez büyükannemden dinledim.  O, Latin alfabesi bilmediği içinse mektebe gitmiş; okuma- yazmayı öğrenmiş. Biz torunlarına kitap getirir yahut bir yerlerden eline geçmiş kağıt, takvim yaprakları okuturdu. Demek istediğim o masallar güzeldi…   Ben ilk hikayemi ilkokul üçüncü sınıfta yazdım. En son hikayemi ise geçenlerde bir kağıt üzerine iliştirdim ama şu anda kağıdı bulamıyorum. Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim, hikaye yazmakta pek iyi olduğum söylenemez. Kurgu sorunlarım var. Sonra karakterlerin birbirinden faklı dünyalarını aktarm

Aşı etkinliği nedir?

  Aşı etkinliği nedir? Aşı etkinliği, bir klinik araştırmada aşı olan bir grup insanda bir hastalıktaki azalma yüzdesidir. Aşının etkinliğinden farklıdır ve aşının klinik deneyler dışında toplumdaki kişilere verildiğinde ne kadar iyi çalıştığını ölçer. Tüm yeni aşılar, ne kadar iyi çalıştıklarını test etmek için klinik denemelere tabi tutulur. Bir aşı adayının geliştiricileri, klinik araştırma çalışma protokollerinde genellikle denemelerinin ana hedeflerini belirler. Bu hedeflere birincil uç noktalar denir. Şu anda geliştirilmekte olan birçok deneysel COVID-19 aşısı için birincil son noktalar, yeni semptomatik COVID-19 vakalarını önlemeye odaklanmaktadır. Bilim adamları, bir aşı adayının ne kadar iyi çalıştığını, plasebo alan grup ile deneysel aşıyı alan grup arasındaki yeni hastalık vakalarındaki farka bakarak hesaplayabilirler. Okumaya devam et: Alaycı düşmanlık kardiyovasküler hastalığa yol açabilir Buna aşı etkinliği denir. Örneğin Pfizer / BioNTech, COVID-19 aşısı için% 95'lik