Ana içeriğe atla

Yahudi Efsanesi...

 Modern dönemde Yahudilerin çok zeki çok yetenekli, çok bilgili, mucid bilmem ne diye uydurulmuş bir efsane vardır. Oysa bilim adamı, felsefeci Yahudilerin çoğu 18. yüzyıldan 20'nci yüzyıl başlarına kadar Almanya'nın imkanlarını en iyi kullanan topluluk olmalarından kaynaklanır. Çünkü Alman İmparatorluğu Almanları çiftçi tarımcı olarak bırakırken ticaret ve bürokrasiyi Yahudi devşirmelere bırakır. Aynı Osmanlının Ermenilere yaptığı gibi. Yani Ermeniler de malum Osmanlı da böyledir. O nedenle bizde de Ermeni sanatçı, bilim adamı çoktur. Ermeniler de bizde övünürler o nedenle... Bizim Müslüman ahali ve Türkler toprakla debelenirken. Onlar en iyi okullarda okumuşlardır. Bu İmparatorlukların politik refleksidir.

Almanlar'da aynını Yahudilere yapmıştır. Yani Yahudiler en iyi imkanlara kavuşmuştur. En iyi eğitimi ve ekonomik imkanı bulunca adamlar Almanyanın imkanlarından faydalanarak dönemin bilimsel çalışmaların katkıda bulunurlar. Ve 19-20'nci yüzyılda bilimsel çalışmalara imza atarlar. Ainstain vs gibi.. Yau zaten hepsini toplasan 20 adam eder. Ama işte propaganda insanları bu hale getiriyor.
Hitler Yahudilere neden düşman olur, öldürür "Siz Almanya'nın kanını emen asalaklarsınız diyerek. Almanlar fabrikalarda işçi siz altın sayıyorsunuz der. Malumunuz dünyanın en büyük Altın rezervi Almanlara aittir o dönemler. Ve Yahudiler Amerikaya kaçarken tonlarca altın çalmışlardır Almanyadan falan falan vs...
Yani Yahudiler özel zeka insanlar olsa eee şimdi neden oratlıkta bitane yahudi bilim adamı yok. İsrail almış başını gitmiş Yobaz. Ha Fatih Çarşamba semti ha İsrail mahalleri... Bu adamların demek ki özel bir zekaları yok. Sadece dönesel imkan.
Aha bak Almanyanın imkanlarından faydalanan Türkler de artık bilimsel çalışmalar yapıyorlar. Dünyada özel bir millet yok...
Not Almanya diyince şimdiki küçük toprak parçası Almanya'yı anlamayın koca Almanya İmparatorluğu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından; ...

Bu yazıyı okuma becerisini gösteren canlı türünün her birine insan diyoruz

  Bu yazıyı okuma becerisini gösteren canlı türünün her birine insan diyoruz. İnsan, öğrenmek ve öğrendiğini kendisinden sonraki nesillere konuşarak, yazarak aktarma becerisine sahip tek canlı. İnsan sadece öğrenen değil gelişim (terakki) gösteren bir canlı. Her dönemde, yaşamının her vaktinde bir terakki içinde. Bu terakki olumlu veya olumsuz olsun farketmez. İyi ve doğruya yönelimi de mümkün, kötüye ve yanlışa da... başka hiç bir canlı böyle bir değişim ve dönüşüm sergileyemiyor. Fakat bütün bunlara rağmen insan kendinden memnun olmayan kendi varlığını, varoluşunu bir türlü hazmedemeyen tek varlık. Evren içerisinde kendi türüne, kendi türünün yapıp ettiklerine tahammül edemeyen tek canlı. Vahşetin her türlüsünü kendi türüne karşı gerçekleştirmiş bir varlık. İnanılmaz bir vahşet tarihine sahiptir insan. Sanırım bunun tek nedeni kendi varoluşundan memnun olmayışı... Pazarcık depreminin üzerinden onsekiz gün geçti. O kadar çok şey konuşuldu o kadar çok şey yazıldı; sanırım konuşulma...

Prof.Dr. Oğuz Tekin'le Eski Çağ söyleşisi

Türkiye'de Eskiçağ tarihi alanında önemli çalışmalara ve eserlere imza atan Prof.Dr. Oğuz Tekin Hocamıza,  ülkemizde Eskiçağ tarihinin durumu ve bu alanda yapılması gerekenlerle ilgili sorular yönelttik... İyi okumalar...  Eskiçağ tarihi yazımının, Rönesans’ta oluşan ‘Hümanizm’ akımıyla başladığını görüyoruz. Bu düşünceyle doğmasının nedenleri nelerdir? Eskiçağ tarihini ana hatlarıyla zamansal (kronolojik) ve mekansal (coğrafi) kapsamından bahseder misiniz? Aslında Eskiçağ tarihi yazımı daha Eskiçağ’ın kendisinde başlıyor. Eskiçağ devletlerinin, uygarlıklarının, bu uygarlıklar içindeki tarihsel kişiliklerin, inancın kayıtlarını; antik çağ yazarlarının eserlerinde bulmak mümkündür. Oldukça geniş bir repertuvar söz konusudur. Roma İmparatorluğu ve “Bizans” Dönemi’nde de bu sürmüştür. Özetle Eskiçağ tarihine ilişkin yazım, daha Eskiçağ’da (kendi döneminde) başlamıştır zaten. Rönesans’ta başlayan, antik çağ yazarlarından kalan eserlerin, yeniden derlenmesi ve günümüze...