Ana içeriğe atla

DOGMAN bir eziğin filmini izledim

Dün veya ondan önceki gün olması lazım TRT2'de "Dogman" isimli İtalyan yapımı bir film izledim. Filmin hiç ilginç olmayan bir konusu var aslında. Sıradan hayatların, sıradan insanların, sıradan sorunlarının olduğu bir film.  Filmin merkezinde olan ve onu farklı kılan tek şey bir ezikle zorbanın arkadaşlığı...

Sanırım sinemada en zor şey sıradan hayatların aktarılmasıdır. Çünkü sıradan olan her zaman bilinmeyenlerle doludur.  Bir macera veya bilimkurgu, korku filmleri iyi bir senaryoda neden sonuç ilişikleri doğru kurgulanırsa her zaman güzel sonuçlar verirler. Seyirci için doyurucu bir film haline dönüşürler.  Ama sıradan hayatlar çok karmaşık ve beklenilenin ne olduğu bilinmeyen filmlerdir. Beklenmeyenin ne olduğu filmin detaylarında işlenmelidir ve etkileyici olmalıdır. Ve eğer bu ne olacağı bilinmeyenler seyirci tarafından da bir neden sonuç ilişkisine doğru yerleştirilirlerse etkili olurlar.  Demek istediğim basit filmler aslında hayatın bilinmezleri üzerine kurgulanırken bu bilinmezlik doğru işlenmiş bir neden sonuç üzerine kurulmalıdır.  Bir örnek verelim belki daha açıklayıcı olur; durağa gelmiş otobüsten inen birinin orada inmesi için bir sebebi olduğunu düşürürüz. Bu düşünce o anda değil daha önceden edindiğimiz tecrübeler gereği öyledir. Ama belki de orada inen kişinin hiç bir nedeni yoktur(?) Belki de psikolojik sorunları olan biridir ve sebesiz inmiştir. İşte sıradan hayat bu kadar karmaşık bilinmezlerle doludur. Sinemada da bu sıradan olayları en doğru ama neden sonuç ilişkilerinin çok karışık olduğu bir basitlikle anlatmak gerekir.

Tarih biliminin de en problemli alanlarından biri hatta bir bilim olarak kabul edilemeyişinin nedeninin başat aktörü; neden sonuç ilişkisini kuracağımız olayların objektif olarak aktarılıp aktarılmadığıdır.  Aktarılan tarihi bilgiler bize doğru bir neden sonuç ilişkisi vermeye bilir ve bu nedenle bildiğimiz veya kabul etiğimiz olaylar yanlış değerlendirmelere neden olabilir. İşte bu nedenle Tarih hep problemlidir. ideolojilerin, dinlerin rahatlıkla sırtını tarihe yaslaması da bu nedenledir. Falan filen işte. Neyse biz filmimize dönelim.

DOGMAN aslında bir köpek kuaförlüğü, bakımı hizmeti vermektedir. Zorba arkadaşı tam bir baş belasıdır. Yaşadığı bölgedeki bütün esnaf ondan şikayetçidir ama onunla baş edemedikleri için bir şey yapmazlar. DOGMAN, onunla arkadaştır ama bu zorba her işinde onu kullanır.  Ezikliğini suistimal eder. Başını belaya sokar.

En sonunda DOGMAN onun yüzünden hapse düşer. Hapis yatar ve çıkar. Çıktıktan bir sonra onu öldürür. 

Evet film bu kadar sıradan bir konu ama detaylar, neden sonuç ilişkileri, bölgedeki esnafın çevirdiği film fırıldaklar. Namusluların aslında bir eziği gördüklerinde nasıl davrandıkları, zorbalık yaptıkları, hakkını çaldıkları vs  inceden inceye işlenir. Görünen büyük zorbanın sonuçta kaybettiği halde diğerlerinin kaybetmediği. Eziğin, görünmeyen zorbalara yaranmak, kendini onların kahramanı olarak göstermek için giriştiği çabayı başarılı şekilde işler...   

Seyretmediyseniz seyredin iyidir. Seyretmezseniz çok bişe kaybetmiş olmazsınız. Bu her film, her kitap, her şey için de geçerlidir...




Yorumlar

  1. Öyle güzel özetlemişsin ki dostum, inan izlemiş gibi oldum. Filmin bütün çekiciliği gitti, bitti... :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;

Prof.Dr. Oğuz Tekin'le Eski Çağ söyleşisi

Türkiye'de Eskiçağ tarihi alanında önemli çalışmalara ve eserlere imza atan Prof.Dr. Oğuz Tekin Hocamıza,  ülkemizde Eskiçağ tarihinin durumu ve bu alanda yapılması gerekenlerle ilgili sorular yönelttik... İyi okumalar...  Eskiçağ tarihi yazımının, Rönesans’ta oluşan ‘Hümanizm’ akımıyla başladığını görüyoruz. Bu düşünceyle doğmasının nedenleri nelerdir? Eskiçağ tarihini ana hatlarıyla zamansal (kronolojik) ve mekansal (coğrafi) kapsamından bahseder misiniz? Aslında Eskiçağ tarihi yazımı daha Eskiçağ’ın kendisinde başlıyor. Eskiçağ devletlerinin, uygarlıklarının, bu uygarlıklar içindeki tarihsel kişiliklerin, inancın kayıtlarını; antik çağ yazarlarının eserlerinde bulmak mümkündür. Oldukça geniş bir repertuvar söz konusudur. Roma İmparatorluğu ve “Bizans” Dönemi’nde de bu sürmüştür. Özetle Eskiçağ tarihine ilişkin yazım, daha Eskiçağ’da (kendi döneminde) başlamıştır zaten. Rönesans’ta başlayan, antik çağ yazarlarından kalan eserlerin, yeniden derlenmesi ve günümüze akta

Bismillahirrahmanirrahim

  Bismillahirrahmanirrahim; harfi cer bağlacıyla başlayıp her bir sıfatın el ile maarifelenmesinin ve hasfedilmiş (gizli) bir fiilin yine hafsedilmiş failine (gizlenmiş) ulaştırılmasıyla tamamlanır. Ne ilginçtir ki biz orada geçen isimleri yani Rahman, Rahim ve Allah söylerken gizli olan (huve eril zamir veya hiye dişil) zamirini görmediğimizden unuturuz. Oysa besmele bize o "huve -hiye" zamirini anlatır. Herkes Rahman veya Rahim veya Allah ismini tefsir ediyor fakat biz hep "O yani hiye veya hüve" zamirini tefsir ediyoruz. Dedik ya zaten Rahman, Rahîm ve Allah isimleri de O'nu tefsir ediyor. Allah yerlerin ve göklerin nurudur niçin deniyor. "Huve-hiye" gayb yani bizim için karanlık olan yerdir. Allah, o karanlığı/gaybi yani huveyi bize anlaşılır kılıyor, kavramlaştırıyor. Yani hüve-hiye karanlığın kendisiyken Allah, rahman ve rahim ve diğer isimlendirmeler onu görünü, anlaşılır kılıyor. Böylece biz semitik inancın varlık ve yokluk, aydınlık ve kara