Doğada ya da şöyle diyelim, Tanrı'nın çok kırılgan insanları vardır. Konumuzu şöyle somutlaştıralım: Ağacın dalları vardır. Kimisi kalın ve güçlü kimi zayıf ve kırılgan. Kırılgan dallar aslında yaprak açan, meyve veren dallardır. Yani ağacın meyvesi orada yetişir. Bu kırılgan insanlar da insanlık ağacının meyve veren dallarıdır. Bunları koruyan kalın dallar vardır; güçlü insanlar. Eğer bunlara siper olmaz korumazlarsa bu kırılgan insanlar başka istilacılarca kırılır. Doğaya yenik düşer. Yaprak açmaz meyve vermez. Bu insanları kırmamak sahip çıkmak gerekir. Bunlar tanrının ya da doğanın da diyebilirsiniz seçkin varlıklarıdır. Bunları kırdığınızda tanrıyı kırmış olursunuz. Bunlara sahip çıktığınızda tanrıya/doğaya sahip çıkmış olursunuz..
Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;
Yorumlar
Yorum Gönder