Doğada ya da şöyle diyelim, Tanrı'nın çok kırılgan insanları vardır. Konumuzu şöyle somutlaştıralım: Ağacın dalları vardır. Kimisi kalın ve güçlü kimi zayıf ve kırılgan. Kırılgan dallar aslında yaprak açan, meyve veren dallardır. Yani ağacın meyvesi orada yetişir. Bu kırılgan insanlar da insanlık ağacının meyve veren dallarıdır. Bunları koruyan kalın dallar vardır; güçlü insanlar. Eğer bunlara siper olmaz korumazlarsa bu kırılgan insanlar başka istilacılarca kırılır. Doğaya yenik düşer. Yaprak açmaz meyve vermez. Bu insanları kırmamak sahip çıkmak gerekir. Bunlar tanrının ya da doğanın da diyebilirsiniz seçkin varlıklarıdır. Bunları kırdığınızda tanrıyı kırmış olursunuz. Bunlara sahip çıktığınızda tanrıya/doğaya sahip çıkmış olursunuz..
Hep anlatacağım bir masalım vardır. Bir sekilde masallar hikayeler uydurabilirim, hiç durmadan. Siz bilmezsiniz ama ben masallar dinleyerek büyümüş bir çocuktum. İnsanın mahalle mektebinden mezun bir büyükannesi olunca, okuduğu Osmanlıca hikayelerinden inanılmaz kahramanlar kalır aklınızda. Sanmayın bunlar cenk masalları… Hayır, bunlar basbayağı Ali Baba ve Kırk Haramiler gibi Acem, Arap masalları. Mesala Dede Korkut’tan Tepegöz hikayesini, ben ilk kez büyükannemden dinledim. O, Latin alfabesi bilmediği içinse mektebe gitmiş; okuma- yazmayı öğrenmiş. Biz torunlarına kitap getirir yahut bir yerlerden eline geçmiş kağıt, takvim yaprakları okuturdu. Demek istediğim o masallar güzeldi… Ben ilk hikayemi ilkokul üçüncü sınıfta yazdım. En son hikayemi ise geçenlerde bir kağıt üzerine iliştirdim ama şu anda kağıdı bulamıyorum. Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim, hikaye yazmakta pek iyi olduğum söylenemez. Kurgu sorunlarım var. Sonra karakterlerin birbirinden faklı dünyalarını aktarm
Yorumlar
Yorum Gönder