Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kafamda cevabını bilmediğim soru yok

  Kafamda cevabını bilmediğim soru yok. Benim sorunum cevabını aradığım sorumun olmayışı. Belki de bu nedenle artık birşeyler, birilerine soru sormak istemiyorum. Soru sormuyorsam ortada ilginç bir sorun var demektir. Ya ben gerçek bir cahilim. Ya da yeryüzünde insanların konuştuğu, tartıştığı her şey bana yavan ve anlamsız geliyor. Yeni seyleri öğrenmediğimi söylemedim. Soru sormadığımı soru sorma ihtiyacı dahi hissetmediğimi söylüyorum. Olan biten hiç bir mesele için değil soru sormayı tersine görmek, öğrenmek dahi istemiyorum. Eskiden insanlara gittikleri kentlerin, ülkelerin nasıl koktuğunu sorardım Çoğunlukla hemen hemen tamamının bunun farkında dahi olmadığın gördüm. Oysa bir kentin ya da bir ülkenin kokusu o şehir ve kent hakkında insana çok gerçekçi bir bilgi verir. Evler kokar, sokaklar kokar, mahalleler kokar, kentler kokar, ülkeler kokar. İnsanda merak, kokuyla başlar. Belki de artık kokan bir şey kalmadı herşey cansızlaştı mı yoksa herşey çok mu steril oldu... Olmazsa bi S

Çayırda gezen bir tek ben miyim

Yaşamın her zaman bir yerlerde devam edeceğini bilmek güzel. Öyle ya da böyle bir şekilde hayatın parçası olan bizler belli bir yaşam çizgisine sahibiz. Buna zaman deniyor. Zaman denen şey ise "hareket, değişim, dönüşüm" denen şeyin gözlemlenme imkanına verilen kavram. Peygamber de bir sözünde "Zaman Allah'tır ona küfretmeyin" der" Yani Muhammed Peygamber, değişim ve dönüşümün kendisi olan bir yatacıya inanıyor ki şu ayette "O her an bir oluş içindedir" ayeti onun görüşünü teyid eden bir özellik gösteriyor. Heee tabi, Kur'an'ın bir kısmını başka zamanda başka insanlar mı yazdı tabi bunu da bilmiyorum. Çok ta önemli değil. Sonuçta yazma denen fiil insana mahsus bir şey olduğu için ve Kur'an'ı da insanlar yazdığı için farklı zamanlarda bir araya getirmiş olabilirler. Tanrı okuma yazma bilmiyor zaten.. Önemli olan insanın, Tanrıya karşı ahlaki bir sorumluluktan ziyade insana karşı bir ahlaki ve vicdani sorumuluk içinde olmasıdır. Bu

Yaşamak bize ne sağladı belki de

Yaşamak bize ne sağladı. Bilmiyorum. Yaşamasaydık varlıkla ilgili bilgimiz de olmayacaktı. Peki bu kötü bir şey miydi. Bilmiyorum. Ama şu var ki yaşam, var olmanın bir çeşidi olarak hayat denen şeyin de var olduğunu öğretti. Birgün hayatın içinde yaşamayan bir varoluşla devam edeceğim yoluma. Biyolojik varlığım fiziksel nedenlerden çözülürken beni var eden ismim ki o isim benim biyolojik varlığımın bir göstergesi olsa da aynı zamanda akıp giden yaşamda bıraktığım izlerin göstergesi olacak. Eğer zaman varsa -ki biz sadece teorik olarak bir zamanın varlığından söz ede biliyoruz- ve o zaman içeriside benim varlığım akıyorsa bu akış bir şekilde kendi izini bırakıyordur boşlukta. Uzay boşluğuna yayılan bir milyon yıl sonra dinlediğimiz kimi sesler gibi ya da ışığı bize ulaşan ölü yıldızlar gibi ben de bir iz bırakıyorum öyle ya da böyle... Hayat milyon, milyar katmanlı... Yaşam sadece bu katmanın biri. Ve tek başına milyonlarca hatta milyarlarca ihtimali barındırıyor. Biz insanlıksa sadece

Konumuzla ilgisi yok ama bi Türkü dinleyelim

  Malumunuz, modern dünyada devletlerin sosyo-ekonomik imkanlarından en iyi şekilde faydalanan vatandaş %17 oranında. Türkiye Nüfusu 80 Milyon olduğu kabul edersek devletin sağladığı bu imkanlardan en iyi şekilde faydalanan vadandaşımızın miktarı 13,6 milyonu buluyor. Yani biz bütün sistemi ayakta tutan insan kaynağımızı 13 ile 14 milyon insanımızdan sağlıyoruz. Dünyada en yüksek oran Norveç'de %18. Bu şu demek nitelikli insan kaynağımızın dayandığı bu oran; psikolojik, fizyolojik, sosyolojik, ekonomik değişimlerle sisteme katkıda bulunma imkanları değişmektedir. 14 milyon insanın yaklaşık olarak bunların %0,8'i anne baba ayrılığı, ölümü ile ağır travmalar yaşayarak atıl olmaktalar. %1,2 ise sağlık, fizikse ekonomik sorunlar vs vs v. gibi nedenlerle atıl hale gelmekte. Alttan sisteme vatandaş aktarımı istenen düzeyde değil. Çünkü istihdam oranları ve yapısal sorunlar aşağıdan yutarıya doğru sınıf geçişlerini zorlaştırmakta. Yapısal sorunlardan dolayı bu görünmeyen bir kast si

Hayat mı böyle bişe işte...

Daha önceki zamanlarda anlatmıştım bir yerde; İnsan kendisine güç veren her ilkel davranışı bir şekilde ritüellere dönüştürme, estetize etme çaba ve gayreti içinde. Örneğin karın doyurmak... Yemek, insanı besleyen, güçlendiren bir davranış. Her canlı gibi yiyerek güçleniyor, semiriyor. Bu ilkel, kaba davranışı diğer canlılarda da gördüğü için onlardan ayrışmak için; süslenmiş tabaklar, kaşıklar, masa örtülüleri geliştirmiş zamanla. Dualar, niyazlar... Oysa dediğim gibi tamamen bütün canlılara özgü hayvani bir davranış bu. Ama insan bunu kabullenemiyor. Ya da varlığını güçlendiren, iktidar sağlayan her şeyi soyutlayarak, anlamlar yükleyerek yüceltme çabasında... Siyaset ve politika da böyle aslında; toplumların geliştirdiği bir araç. Hem de sanıldığından çok kaba bir yapıya sahip. Siyaset ve felsefe teorisyenleri politikayı çok ilkel bir araç olarak görür. Oysa artık günümüzde politika bütün yaşam alanlarını, yaşam biçimlerini domine etmiş durumda. Tabi bunu sermaye dediğimiz ikinci ilk

Aşı etkinliği nedir?

  Aşı etkinliği nedir? Aşı etkinliği, bir klinik araştırmada aşı olan bir grup insanda bir hastalıktaki azalma yüzdesidir. Aşının etkinliğinden farklıdır ve aşının klinik deneyler dışında toplumdaki kişilere verildiğinde ne kadar iyi çalıştığını ölçer. Tüm yeni aşılar, ne kadar iyi çalıştıklarını test etmek için klinik denemelere tabi tutulur. Bir aşı adayının geliştiricileri, klinik araştırma çalışma protokollerinde genellikle denemelerinin ana hedeflerini belirler. Bu hedeflere birincil uç noktalar denir. Şu anda geliştirilmekte olan birçok deneysel COVID-19 aşısı için birincil son noktalar, yeni semptomatik COVID-19 vakalarını önlemeye odaklanmaktadır. Bilim adamları, bir aşı adayının ne kadar iyi çalıştığını, plasebo alan grup ile deneysel aşıyı alan grup arasındaki yeni hastalık vakalarındaki farka bakarak hesaplayabilirler. Okumaya devam et: Alaycı düşmanlık kardiyovasküler hastalığa yol açabilir Buna aşı etkinliği denir. Örneğin Pfizer / BioNTech, COVID-19 aşısı için% 95'lik

Kuru fasulyeyi ve para aklamayı çok severdi

Evin arka tarafından gelen sesi anlamak için merdivenleri inerken ayağı takılıp yan üstü düşeceği sırada trabzana tutunarak  ayakta kaldı. Düşme korkusu, telaş, kaygı, anlık artan nabzı... "Rahatım, bir şey yok, düşmedim, tamam..." diyerek durdu. Zihninde Sezen Aksu'nun bir parçasını ısılığıyla çaldığını hayal ederek rahatlamaya çalıştı. Panik zamanları bu işe yarıyordu... -Sezen Aksu'nun parçası mı neydi?  -Bilmiyorum, hikayeye renk katmak için uydurdum. Bak, bu metne yazarın girip çıkması, müdahalesini de yine renk katmak için yaptım. 1950'li yıllarda yaşasaydım acaba Muhsin'in zihnine hangi şarkıcının melodilerini yüklerdim. 50'li yılların en popüler sanatçısının kim olduğunu öğrenmek için bir googleye bakmam lazım az biraz bekle!  Hee, bu arada merdivenlerden az kalsın düşecek olan kişi Muhsin'di.   Tamam baktım ve 50'lili yılların en popüler sanatçılarından birinin caz müziğin deha çocuğu olan  Louis Armostrong olduğunu öğrendim.  Louis Armost