Belli bir zamandır ciddi bir cümle yazmadık şuraya iki kelamı kibar delim. Her ne kadar gayri ciddi yaşamanın, hayatı ciddiye alamadan mizah ile bakmanın keyfini süren biri olarak ciddileşmek beni korkutan ve tedirgin eden bir durum olsa da şurada iki ciddi cümle kurayım.
Her bir insanın hayat karşısında elde ettiği tecrübeler ve milyon yıllık geçmişinden yani tee atalarından taşıyarak getirdiği genleri, kendi bedeni ve ruhsal yönünü özne yerine ikame etmesini telkin ederken hariçte olan her şeyi nesne olarak belirler. İşte bu durum insanın iktidar alanının resmedilmesidir. Özne, nesneyi kullanır eski tabirle ona tecavüz eder... Yani insan kendisini merkeze alan diğer her şeyi nesne olarak gören canlıdır. Bu durum insanın azgınlığının da sebebidir. Öyleyse insanın bu azgınlığını engellemenin bir yolu olmalıdır. O da kendisinden başka bir öznenin varlığını idrak etmesi yahut kabul etmesidir. Varlık, yani görünen nesneler içinde bunu sağlamak için; hak-hukuk, düzen denen beşeri uygulamalar gelişmiştir. böylece insan, özne olsa da bu öznenin had ve hududlarının belirlenmesi; devlet denen organizasyonu zuhurunu icbar etmiştir.
Ama devlet denen erkin, özne olması temel bir sorunu da merkeze taşımıştır. Devlet denen örgütlenmenin felsefik, hatta teolojik yönün belirlenmesi... Devlet bil'hakika görünmeyendir, her yerdedir, muktedir olarak tanrıdır. Bu durumda devletin yöneticisi, devletin mücessemleşmiş olan; halifesi, yani temsilcisidir...
Peki burada şimdi şunu sormalıyız. Tanrı, insanı, evreni böyle mi tanımlamaktadır...
Yorumlar
Yorum Gönder