Türkiye'de siyaset her zaman siyaset olmanın ötesinde bir özellik arzeder. Uzayan siyasal tartışmalar ve çekişmeler artan sorunlar ve problemler; politik önermelerle ve siyasal çözümlemelerle sağlıklı bir yola girmenin araçları olarak kullanılmaz. Daha çok rasyonel olmayan bir alana çekilerek toplumsal kutuplaşmayı artıran nefret söylemleriyle beslenen siyasal topluluklara, dini semboller, inançlar üzerinden oluşmuş kitlelere, yapılara teslim edilir. Böylece, siyaset bir çözüm aracı olmaktan çıkar; hamaset, düşmanlık, birbirine karşı duyarsız kitlelerin oluşmasına aracılık eder. Bu yöntem siyasetçinin bir tercihi olarak kullandığı bir yöntem olsa da bir bakıma doğal siyasetin kitlendiği; problemleri ve çözümleri doğru şekilde tespit edemeyen bir politik düzlemi işaret eder.
- “Oğlum Nusret, biraz ülke sorunlarıyla ilgilen!
- Ordu’da Tiyatro Sahnesine Çıkan İlk Öğretmenlerden Edibe Akyol
İktidarlar vadettikleri refahı, güven huzur ortamını, sorunların çözümünü; devletin kaynaklarını doğru kullanarak, yatırımlarda yeteriz kalan kaynaklar konusunda ise yeni kaynaklar üretmekle veya oluşturmakla sağlarlar. Eğer bunları gerçekleştirecek imkan ve kabiliyeti sağlayamazlar veya bu imkan ve kabiliyeti doğru kullanmazlarsa iktidar, muhalefet çekişmesi sertleşir. Bu sertlik iktidarın yıpranması ile sonuçlanırsa ardından kaybediş başlar ve yeni bir iktidar ortaya çıkar. Fakat bu gerçekleşmez iktidar yıpranma alanını minimize ederek yeni politik manivelalar üretmeyi başarırsa gerilen ortam devam edceği için siyaset rasyonel alandan çıkar. Türkiye'de uzun süreden beri yaşanan durum bu... Yani yıpranan iktidar, yıpranma alanını minimize ederken muhalefetin yetersiz politik tutumu ve yapısal yetersizliği....
Burada karşımıza çıkan en önemli sorun muhalefetin yapısal yetersizliğidir. Zira muhalefete baktığımızda politik bir tutum içinde olduğunu rahatlıkla görürüz. Yapısal sorunlarla baş başa olduğu tezimizi ise; siyaseti, siyasetin üretkenliği içerisinde değil tamamen içeriği sığ bir propagandayla yürüttüğünü görürüz. Oysa 90'lı yıllarda artan iktidar ve muhalefet çekişmesi siyasal alanı genişletmiş ve muhalefet 2000'li yıllarda bir umut olarak iktidar olmuştur. Günümüzde oluşan yığınlar, düşmanlıklar, nefret dili haricinde bir alan kalmadığı ise rahatlıkla görülmektedir. Bu sorun yani nefret dilinin egemen olması muhalefetin sorunları çözme amaçlı olmadığı gibi bir anlayışa bizleri götürmektedir. Zire toplumdaki gerilim, kin ve nefret toplumsal bir güvenlik sorununu oluşturacağından seçmen güven veren devlet merkezli iktidarı sahiplenecektir.
Öncelikle muhalefetin yapması gereken son 20 yılda kazanılmış, başarılmış bütün işleri, çabaları sahiplenmesidir, onlara sahip çıkacağını deklare etmesidir. İlginçtir, Türkiye'de muhalefet, iktidar eliyle veya iktidarın devlet kaynaklarını kullanarak ortaya koyduğu her sosyal, siyasal, ekonomik, teknolojik başarıya düşmanlık ederek kendi seçmenini nefret diliyle belli bir yerde tutmayı yeterli görmektedir. Bu siyasal bir tercihse karşımızda iki seçenek bulunmaktadır. Ya muhalefet bu gerilimin, nefret dilinin artarak bir kaos ortamınıyla sonuçlanması durumunda kazanacağını ummaktadır ya da iktidar olma seçeneğini, muhalefette kalma tercihine bırakmaktadır. Her ikisi de yapısal bir sorunun olduğunu göstermektedir.
Oysa son 20 yıldır devam eden iktidarın ülke sorunlarını çözerken aynı zamanda ortaya çıkan sorun ve problemler konusunda yetersizliği; iktidar olma kaynaklı yirmi yılın tahakküm üreten yapıları tam olarak tartışmaya açılmamaktadır. İktidarların en önemli sorunu uzayan iktidar süreçlerinde kadrolaşma ve siyasalaşma ile ortaya çıkan tahakküm üretme sorunudur. Bu nedenle demokrasi dediğimiz idari yöntem oluşan bu tahakkümü kaldırmak için toplumun önüne sandığı koyar. Fakat sandığı zehirleyen en önemli sorunsal; nefret ve yalan propagandanın sağ duyulu insanlarda oluşturcağı kaygıdır. Bu kaygı yukarıda belirttiğimiz gibi güvenlik sorununu ortaya çıkaracağından sonuçta tekrar tahakküm tercih edilecektir...
Yorumlar
Yorum Gönder