Ana içeriğe atla

Kayıtlar

DOGMAN bir eziğin filmini izledim

Dün veya ondan önceki gün olması lazım TRT2'de "Dogman" isimli İtalyan yapımı bir film izledim. Filmin hiç ilginç olmayan bir konusu var aslında. Sıradan hayatların, sıradan insanların, sıradan sorunlarının olduğu bir film.  Filmin merkezinde olan ve onu farklı kılan tek şey bir ezikle zorbanın arkadaşlığı... Sanırım sinemada en zor şey sıradan hayatların aktarılmasıdır. Çünkü sıradan olan her zaman bilinmeyenlerle doludur.  Bir macera veya bilimkurgu, korku filmleri iyi bir senaryoda neden sonuç ilişikleri doğru kurgulanırsa her zaman güzel sonuçlar verirler. Seyirci için doyurucu bir film haline dönüşürler.  Ama sıradan hayatlar çok karmaşık ve beklenilenin ne olduğu bilinmeyen filmlerdir. Beklenmeyenin ne olduğu filmin detaylarında işlenmelidir ve etkileyici olmalıdır. Ve eğer bu ne olacağı bilinmeyenler seyirci tarafından da bir neden sonuç ilişkisine doğru yerleştirilirlerse etkili olurlar.  Demek istediğim basit filmler aslında hayatın bilinmezleri üzerine kurgulanı

Bugün bi kek mi yapsak

Saat 11 yapacak bir şeyim yok. Kendime meşgaleler arıyorum. Birkaç sayfa yazı üretmek istiyorum ama zihnim benim kontrol edemediğim kadar yoğun ve yorgun. Hep çözemediğim kaygılarımla dolu. O kadar aceleci  bir baskı altındayım ki bütün herşeye telâşla bakıyorum ve herşeyi bir telaşla çözmeye uğraşıyorum. Dışarıdan bakılınca çok sakinim. Hiç derdim sıkıntım yokmuş gibi.  Bu aralar her sabah kek yapıyorum. Kek bağımlısı oldum. Hatta şu yazıyı yazarken dahi kafamın içinde kek yapma resektörlerim çalışıyor.  Bu süreçte çok ilginç kek yapma yöntemleri, tarifleri geliştirdim. Kek yapmak bana pizza, börek gibi ürünleri de yapmak için harika yol ve yöntemler geliştirmemi sağladı. 15 dakikada birbirinden farklı börekler yapabiliyorum. Böylece pekçok yemek ve pasta tarifinin çok abartılı hatta gereksiz tarifler içerdiğini öğrenmiş oldum.  Sabahattin Ali'nin "Değirmen"ini okıyacaktım ama kitaplıkta Edip Cansever'in bana baktığını gördüm kitap kapağındaki fotoğrafından. Fakat el

Bi çay ver de içek

Akşam olur, hatta belki gece olur. Ortalık sabaha doğru aydınlanır... Ben uykumdan uyanırım.  Ya da belki uyanmam beş gün uyurum. Keşke. İnsan keşke demeye başladığında hep mutsuzmuş gibi kabul edilse de her zaman bu böyle midir sorusunu sormak gerekir.  "Keşke" evet, bir özlemi çağrıştırır kaçırılmış olanı, beklentilerin gerçekleşmeyişini vs.  ama bazen mutluluğu da hatırlatır; "Keşke hep çocuk kalsaydık"  çocuksu mutluluğu hatırlatır hatta belki şimdiki mutluluğun da ifadesidir; mutluluk, eskiden kalan mutluluğu davet eder, hatırlatır... İnsan doğanın parçası olamayacak kadar akıllı bir canlı. Doğada yok edebilme gücüne sahip olan tek varlık. Bilimsel çalışmalarla geliştirdiği teknoloji, yaşadığı şu gezegeni yok edebilecek düzeyde. Hatta birgün bütün evreni dahi yok edebilecek teknolojiye sahip olabilir ve sanırım olacakta. Yok edebilme gücü tanrısal bir güç. Her ne kadar sanki Tanrı hep var edebilir/yaratan olarak ezberletilse de insanlara oysa tanrı aynı zamanda

Fikrikadim artık yayında değil

Söylenecek sözü uzatmamalı... Evet belki gerektiğinde söz de uzamalı ama sanırım bu yazıda değil. 6 senedir yayında tuttuğum fikrikadim.com internet sitesini yayından aldım. Aslında uzun zamandır bunu düşünüyordum ama hep verdiğim emek, başka arkadaşların maddi manevi katkıları, yazıları, az sayılmayacak oranda okur, takipçi vs. bunu yapmam konusunda hep bana engel oldu. Ama artık yoruldum. Hem de bu siteyle uğraşarak yapmam gereken ya da yapma imkanım olabilecek işlerden beni alı koyduğunu düşünüyorum.  Bu açıklamayı yapmamın bir önemi olmadığını site kapandığında da okurların bir müddet sonra siteyi sessizce takip etmeyi bırakacaklarını ve hatta  çoğunluğun sitenin kapandığının farkında dahi olmayacağını da tahmin ediyorum. Ama işte ne kadar da olsa kendime, bu siteye emeği olanlara şu kısa acıklamayı yazmam gerektiğini düşündüm. Belki bu da gereksiz... Neyse...  Artık sadece kendi yazılarıma, yazmaya çalıştığım ve bir türlü bitiremediğim romanıma ve belki başka imkanlar çıkarsa onla

Ne kadar kelle o kadar fazla data paylaşımı. Çin, Hindistan hattı buna en uygun yer.

Ne kadar kelle o kadar fazla data paylaşımı. Çin, Hindistan hattı buna en uygun yer. Hiç kimse Amerikan toplumunun neden bu kadar siyasallaştığını konuşmuyor. Neden Trump siyasette bu kadar önemli bir figür haline geldi. Neden beyaz Amerikalılar Trumpçı oldu. Neden Demokratları vatan hani olarak görüyorlar. Bu yaklaşık olarak 30 yıldır süren ve aslında kronikleşmiş sorunların Amerikan siyasal hayatına yansımasının bir sonucu. Kavga yeni görünür olmaya başladı. Globalizm olarak tanımlanan; tek devlet, tek toplum, tek din, tek para gibi dönüşümlerin demokrasi özgürlük propagandasıyla geçirlemeye çalışılan kavganın dramatik durumlarından biri. Çin tek devlet yayılmacılığının merkezi seçilmiş durumdu. Ve bunu Amerikan demokratlar küreselleşme teorisiyle destekliyorlar. Çünkü Globalleşmek için dünyanın en yoğun nüfuslu toplumunu merkeze alarak gitmek istiyorlar. Çin büyük bir proje ve bu Proje Globalleşmenin merkezi olarak seçilmiş durumdu. Modernizmin sanayi devriminin "Avrupalılık&

Cumhuriyet ve Türklük

  Cumhuriyet ve Türklük Batı rönesansı dediğimiz şey yeni dünyanın keşfi ile başlayan milletleşme süreci ve bu süreçte yeni efsaneler, doğrular, gerçekler olarak sunulmanın kendisiydi. Rönesans Avrupası kendisi için iki temel dayanak üretti biri Yunan biri de Roma. Bütün felsefi materyalleri, düşünselliği Yunan'a izafe ederken hukuku, devleti romaya izafe ettiler. Kimse bu üretilmiş bilim ilim düşünce yutturmacasının tarihi gerçekliğini soruşturmadı. Modern Dünya, İsa, Musa, Nuh yaşamamıştır bunlar efsanedir, hurafedir derken Taleslerin, Aristoların, Eflatun, Pisagorların yaşadığını kabul ettirdi. Bunlar büyük bilim adamları insanlık düşüncesinin kaleleri olarak ezberletildi. Roma ilk ve tek devlet, hukuk kurucusu vs idi. Bunlar için kaynaklar, materyaller üretildi. Kimse "ulan madem Musa, İsa yaşmadı biz Aristonun vs'nin yaşadığını nereden biliyoruz. diye sormadı. Halen kimse bunları sormuyor sordurulmuyor... Çünkü o kadar üretilmiş ve artık gerçekmiş gibi tabulaştırılm

Logaritmanın içine gömülmüş muhalefet etmenin seviyesindeki seviyesizlik?

Dünyanın yeni nesil iletişim ve algı oluşturma merkezi haline gelen internet medyacığılı ve bu medya ile oluşturulan yeni bir nesil var. Bu nesil bizim gibi ekran önü ve yazılı medya ile nesnelleştirilerek propagandaya maruz kalan değil, etkileşimle her fikrini, her düşüncesini paylaşarak, bu düşünce ve fikrin gerçekten doğru ve işe yaradığına inandırılan bir nesil. Politik ve siyasal her meselenin belli bir algoritma üzerinden şekillendiği ve bu algoritmaların, neyi nasıl öne çıkarılacağı biçiminde düzenmesiyle oluşan algıların, "Ben böyle düşünüyorum. Doğru düşünce bu" biçimine evrilmesi ile devam eden bir süreç bu. Aynı bizim neslin, belli propagandalara maruz kalarak  bunları doğru fikir ve düşünce sanarak siyaset ve politika yapması gibi. Daha somut bir örnek vereyim. Kendini muhalif, iktidara düşman olarak konumlandırmış bir gencin; iktidarın maskeyi stoklayarak, geçen zaman içerisinde karaborsacılıkla büyük paralar götürceğine inanıyor olması bana çok ilginç gelmişt