Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Bir Sezai Karakoç Hikayesi de benden...

Bir Sezai Karakoç Hikayesi de benden... Bu memleketin mevcut siyasası, bürokrasisi içinde Sezai Karakoç'u okumayan var mıdır acaba. En azından Mona Roza şiirini okumayan? Benim gibi bir eziğin tanıdığı 3-5 bürokratın, Karakoç'un bir kaç şiirini ezberden okuduklarını ve bu nedenle beni kınadıklarını bilirim. Karakoç'un çok şirini okudum ama hiç birini doğru düzgün ezberleyemedim.  Ezberlediklerim üç beş satırı geçmez. Onlardan biri "Yağmur Duası" şirinde geçen Ben geldim geleli açmadı gökler; Ya ben bulutları anlamıyorum,  dizeleri. Sezai Karakoç, modern -popüler- tanımla İslamcılığın ona göre ise İslam medeniyetinin, İslamın sonsuz savunucusu ve bu toprakların ve dahi Ortadoğunun buna ek olarak Türk dünyasının kurtuluşunun ancak İslamla dönüşle mümkün olacağıdır. Bu meselenin detayları çok fazla ve konuşulduğunda cevapları öyle kolay verilecek şeyler değil. Ama Sezai Karakoç gibi samimi inananların varlığı her zaman değerlidir. Onların kesin inançları, insanlığın

Kılıçdaroğlu'nun "helalleşme" yolculuğu ve çağrısı

Görebildiğim kadarıyla siyasal uçlarda dolaşan veya o uçların ciddi etkisinde kalanlar; Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Helalleşme yolculuğuna çıkıyorum" cümlelerini ya çok sert tepkiyle ya da mesafeli bir tutumla politik söylem olarak görüyor ve mesafeli davranıyorlar. Oysa siyasetin söylemsel gücü yapısal sorunların çözümünden önce gelir. Yani siyaset asıl olarak bir söylev sanatıdır. Siyasetçinin en büyük başarısı söylevin gücünü doğru bir metodoloji ile yönetmesidir. Zamanla siyaset teorisi içerisinde bu söylevler derinlik kazanır ve felsefi, hukuki, bürokratik yönelim ve düzenlemelere neden olur. Siyasilerin her olumlu yorum ve yaklaşımları hem uzun hem de kısa vadede toplumun kazanması anlamına gelir. İdeolojik ve siyasal gerilimin kazanan tarafları ise daha çok yüksek siyasal elitler, sermaye ve ekonomi çevreleri, kara para ve militarist çevrelerdir. Bunu müteaddit olarak belirtiyorum. Türkiye bir gerilim ağına giriyorsa bunu destekleyen örgütlenmiş yapılardır. Örgütlenmek

Siyasette toplumsal tahakküm muhalefette yapısal sorun

  Türkiye'de siyaset her zaman siyaset olmanın ötesinde bir özellik arzeder. Uzayan siyasal tartışmalar ve çekişmeler artan sorunlar ve problemler; politik önermelerle ve siyasal çözümlemelerle sağlıklı bir yola girmenin araçları olarak kullanılmaz. Daha çok rasyonel olmayan bir alana çekilerek toplumsal kutuplaşmayı artıran nefret söylemleriyle beslenen siyasal topluluklara, dini semboller, inançlar üzerinden oluşmuş kitlelere, yapılara teslim edilir. Böylece, siyaset bir çözüm aracı olmaktan çıkar; hamaset, düşmanlık, birbirine karşı duyarsız kitlelerin oluşmasına aracılık eder. Bu yöntem siyasetçinin bir tercihi olarak kullandığı bir yöntem olsa da bir bakıma doğal siyasetin kitlendiği; problemleri ve çözümleri doğru şekilde tespit edemeyen bir politik düzlemi işaret eder. “Oğlum Nusret, biraz ülke sorunlarıyla ilgilen! Ordu’da Tiyatro Sahnesine Çıkan İlk Öğretmenlerden Edibe Akyol İktidarlar vadettikleri refahı, güven huzur ortamını, sorunların çözümünü; devletin kaynaklarını d

Böyle taktiklere hep hayran kalmışımdır

Hikayeyi en baştan almalıyım. Fakat hikayenin nereden başladığını bilmiyorum. O nedenle "en başa" dönmeyeceğim, dönemem. Nazmi Abi'nin hikayesini yazmak çöplüğü tanımak bilmek demek. Ben çöplüğü evdeki kadar biliyorum, oysa çöp onun için bir ekmek kapısı, fabrika, iş, aş... Kahramanımız Nazmiyi tanımak için uğraşmadım, hatta hiç desem çok doğru olur ama sanırım o benimle tanışmak için uğraştı. Tanışmasının bir tesadüf olduğu kanaatinde asla değilim. Onun yaşamında tesadüflere yer yok. Her işi planlı, programlı. Çünkü o bir çöpçü! Çöp ayıklayıcısı... Çöpün belediyeye ait kamyonlarca çöp toplama alanlarına getirilme saati, araçların gövdelerinin yere yakınlığına göre -taşıdıkları yükün ağırlığından- ne olabilecekleri, çöpçülerin o gün elbiselerinin ne kadar kirlenmiş veya temiz kaldığını gözlemlemek, keyflerinin, yorgunluklarının ne kadar olduğunu anlamak; bütün bunları kısa zaman aralığında çözmek çöpten para kazanmanın tesadüflere bağlı olmadığını, planlı programlı olmak

"Oğlum Nusret, biraz ülke sorunlarıyla ilgilen!

Beton gibiyim. Huzursuz bacak sendromu beni bitirecek.  Camın önünde gerilmiş kaslarımı esneterek açmaya çalışıyorum.  Güneşin ilk ışıkları, gökyüzüne birikmiş yağmur bulutlarının arkasından kendisini göstermeye çalışıyor. komşunun balkona astığı çamaşırların rüzgarın etkisiyle uçuşmasına bakmak ne kadar pis bir duygu. İnsanların mahremlerini takip ediyormuş gibi geliyor. Halen camdan, balkondan uzun uzun dışarıya bakmaya alışamadım. Ocağa koyduğum çay suyunun kaynamasına az kaldı, alt kattan yükselen bebeğin çığlıkları odayı dolduruyor. Onun da midesi boş, sabah emzirme çağrısında bulunuyor; ağıt yakarak... Eskiyen lastiğiyle sarkmış olan aşofmanım, üzerimden aşağı doğru düşüyor, ayaklarımın tırnakları uzamış, küçük parmağımın nasırı iyice sertleşmiş. Halının kenarına damlayan kahve lekesi halen orada duruyor. Oysa iki haftadan fazla zaman geçti. Halen leke gitmemiş, Acaba odanın bu köşesine fazla gidip gelmiyor muyum. Banyo yapmam lazım. Sevgilim olsa sevişirdik. Bu yaşta! Çay suyu k

Yeni bir dil uydurmak gerekir mi acaba?

İnsanın yaşamı boyunca kendisi için maliyet açısından en yüksek ürün; natık/söz... Hayatımız boyunca yaşamak için besleniriz. Yaşamımızın en etkileyici ürünü ise konuşan/sözlü bir canlı olmamızdır. Beslenmemiz, en iyi ürünleri tüketmemiz, en sağlam barınaklarda kalmamız hepsi yaşamak, yaşayan bir canlı olarak da konuşmamızı sürdürmek için. İnsanın aç kalınca en az yaptığı şey konuşmak. Çünkü konuşurken insan çok fazla enerji harcar zira beyinin en faal olduğu zaman dilimlerinden biridir. İnsan konuşmaya başladığı andan itibaren kelimeleri üretmeye başladı ve kelimeleri belli bir sistematik içinde kulanması gerektiğini farketti. Konuşmaktan amaç ise karşındakine ulaşmak kendini anlatmak ve onu anlamak içindir. Kendini anlaman için konuşman gerekmez. Doğru yanlış tanımları ötekiyle kurduğumuz ilişkiyle oluşan kavramlardır. Bu nedenle -belki de- konuşmaya başlamak aynı zamanda diğer insanı öteki yapmaktır. Dinleyenin seni anlaması için belli bir sıralama ile konuşman gerekir. Bu sıralama

Kedinin sidiği benim unutmuşluğum

  Aslında bütün mesele benim yazmayı düşündüğüm hikayenin daha etkileyici hatta okuru provake etmek için iğrenç bir paragraf cümlesiyle başlama hevesimle ortaya çıktı. Evin salonuna kakasını ve işeğini bırakarak ortalığı haftalarca geçmeyen koku sarmalına neden olan bir kedinin yüzsüzlüğünü, aymazlığını anlatacaktım. Kedi kahramanların hikayecilikte çok fazla kullanıldığı aklıma geldi. Hem bir kedinin biyografisinin kime ne faydası olabilirdi. Her ne kadar faydacı edebiyata inanmasam da satmayacak, okunmayacak bir hikayenin bana ne faydası olabilirdi ki. Bütün faydacı endişem bu aslında. Kedi hikayesinden vazgeçip daha çok dikkat çekecek bir soruna yöneldim. Yere atılmış onlarca şekerlemenin, ayakkabımın topuğuna yapışmış olan parçacıklarının tabanından çıkardığı sinir bozucu "cık cık" sesleri, artan market fiyatları, yükselen dolar, halen alamadığım evim, beni terkeden düşüncelerim bütün bunların arasında kalan kimdi onu yazmalıydım. Marketten çıktım evin yakınına geldiğim