Ana içeriğe atla

gülüm bizi kopardılar sizi koparmasınlar...

Son 5-10 yıldır gençlere okumaları için tavsiye ettiğim kitaplar arasında Rahmetli S. Hawking abinin "Zamanın Kısa Tarihi" isimli kitabı var. Kendi gözlemlerini, popüler dille aktardığı güzel bir kitap. İnsanlara bilimin kapılarını açmalarına yardımcı olacak bir çalışma. Elbette fizikle ilgili çok daha bilimsel kitaplar var ama onlar, üzerlerinde yoğunlaşarak okunması gereken kitaplar. Ama bu kitap güzel ideal birşey. Bilimin, popüler bir dille aktarılması çocuklar, gençler için önemli. Onları ancak böyle bilim ve ilme yönlendirebiliriz. Bizim çocukluğumuzda dinin popülerleştirilmesi vardı. Özellikle 80-90 arası... Din filmleri, din haberleri vs. Hemen hemen her gün muhafazakar sağ basında; "yok şu aktirist müslüman oldu. yok şurada Allah yazısı çıktı. yok bilmem Ay'da ezan sesini işitti. Karıncıların mucizesi. Kelebeklerin kanadı zart zurt.. Çağrı filminin 2-3 versiyonu çekildi vs."

Toplumları, gelecek nesilleri yönlendirmenin en etkili aracı öğrenilmesini istediğiniz şeyin kitleler arasında popülerleşmesini sağlamaktır.

Şimdi kimi özel yayın yapan netflix veya benzeri sinema, dizi yayın platformlarında popülerleştirilen, bilimsel buluşlarla, teknolojik gelişmelerle ortaya çıkan pagan kahramanlar, eş cinsellik, iyi kötü nedir üzerinden farklı yanılsamalar vs gibi. Ben de bazen, matematik, biyoloji yahut fizik gibi temel bilimlerde ayak üstü popüler sayılacak; muhabbet paylaşımlar, yazılar yayınlıyorum. Bunun çevremdeki gençleri etkilediğini ve bu alanlarda okullar okumak istediklerin hatta okuduklarını da görüyorum. Zira yazdığım şeylerden etkilenerek böyle temel bilimleri okumaya yöneldiklerini de söyleyenler çok fazla ve elbette hoşuma gidiyor.

 Onlar sisteme entegre olsunlar. Ne kadar siteme entegre olurlarsa dünya gerçeklerini o kadar erken anlarlar, hayata doğru katkılarda bulunurlar. Olmadık şeylerle harcanıp gitmezler...

Gençlerimizi yani Anadolunun çocuklarını iki temel meseleyi öğrenmeye yönlendirmeliyiz. Birincisi temel bilimler, ikincisi yazılım programcılık. Yıllardır bunları anlatıyorum. Çünkü biz yazılımcığın halen insanlığa neler kazandıra bileceğini tam olarak bilmiyoruz. İnsanlığı nereye sürükleyeceği hakkında tam olarak bir kanaatimiz yok.  İnsanın doğasını, yaşamı, evreni vs yazılım dünyası geliştikçe daha iyi anlayacağız. Ancak bunu yapabilmemiz için temel bilimleri öğrenmiş insanlar lazım. Kuantum bilgisayarlar evet çok önemli bir gelişme. Ama aslında en büyük devrim; biyolojik bilgisayarların ortaya çıkmasıyla yaşanacak. Bu bilgisayarlar yaşamı, hayatı, evreni insanı bir bütün olarak görmemizi, yapamadığımız deneyleri yapmamızı sağlayacak. Canlıların doğası, insanın ne olduğunu tam olarak anlayabilmemizin imkanlarını açacak. Maddenin, canlı organizmaya nasıl dönüştüğünün matematiksel modellemelerini değil birebir bu süreci oluşturabileceğiz vs.. Bu nedenle bizim sadece yazılımcılara değil temel bilimleri öğrenmiş yazılımcılara ihtiyacımız var.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından; ...

Prof.Dr. Oğuz Tekin'le Eski Çağ söyleşisi

Türkiye'de Eskiçağ tarihi alanında önemli çalışmalara ve eserlere imza atan Prof.Dr. Oğuz Tekin Hocamıza,  ülkemizde Eskiçağ tarihinin durumu ve bu alanda yapılması gerekenlerle ilgili sorular yönelttik... İyi okumalar...  Eskiçağ tarihi yazımının, Rönesans’ta oluşan ‘Hümanizm’ akımıyla başladığını görüyoruz. Bu düşünceyle doğmasının nedenleri nelerdir? Eskiçağ tarihini ana hatlarıyla zamansal (kronolojik) ve mekansal (coğrafi) kapsamından bahseder misiniz? Aslında Eskiçağ tarihi yazımı daha Eskiçağ’ın kendisinde başlıyor. Eskiçağ devletlerinin, uygarlıklarının, bu uygarlıklar içindeki tarihsel kişiliklerin, inancın kayıtlarını; antik çağ yazarlarının eserlerinde bulmak mümkündür. Oldukça geniş bir repertuvar söz konusudur. Roma İmparatorluğu ve “Bizans” Dönemi’nde de bu sürmüştür. Özetle Eskiçağ tarihine ilişkin yazım, daha Eskiçağ’da (kendi döneminde) başlamıştır zaten. Rönesans’ta başlayan, antik çağ yazarlarından kalan eserlerin, yeniden derlenmesi ve günümüze...

Bu yazıyı okuma becerisini gösteren canlı türünün her birine insan diyoruz

  Bu yazıyı okuma becerisini gösteren canlı türünün her birine insan diyoruz. İnsan, öğrenmek ve öğrendiğini kendisinden sonraki nesillere konuşarak, yazarak aktarma becerisine sahip tek canlı. İnsan sadece öğrenen değil gelişim (terakki) gösteren bir canlı. Her dönemde, yaşamının her vaktinde bir terakki içinde. Bu terakki olumlu veya olumsuz olsun farketmez. İyi ve doğruya yönelimi de mümkün, kötüye ve yanlışa da... başka hiç bir canlı böyle bir değişim ve dönüşüm sergileyemiyor. Fakat bütün bunlara rağmen insan kendinden memnun olmayan kendi varlığını, varoluşunu bir türlü hazmedemeyen tek varlık. Evren içerisinde kendi türüne, kendi türünün yapıp ettiklerine tahammül edemeyen tek canlı. Vahşetin her türlüsünü kendi türüne karşı gerçekleştirmiş bir varlık. İnanılmaz bir vahşet tarihine sahiptir insan. Sanırım bunun tek nedeni kendi varoluşundan memnun olmayışı... Pazarcık depreminin üzerinden onsekiz gün geçti. O kadar çok şey konuşuldu o kadar çok şey yazıldı; sanırım konuşulma...