-Aaaa osurdu bir terbiyesiz
-Çabuk çabuuk, ortalık kokuya sarmadan otobüsten inmemiz lazım!
-Yok ayol ne ineceğiz... Allah bilir otobüste kaçı bunu yapıyor. Birazdan geçer sinirlenme. Durakta in sonra başka otobüse bin... Hem nereden bileceğiz diğer otobüste de başımıza aynısı gelmeyecek. Geçer geçer birazdan...
-Yahu bu insanlar da bir tutamazlar mı(?) yani. Ne var evladım biraz beklesen. Ortalığı gaz kaçağına çevirmesen.
-Burnuna koku geliyor mu benimki ne gelmiyor...
-Gelmez olur mu hem de nasıl... Tam sağımdan geldi şimdi önümde...
-Hay senin Allah canın almasın emi... ki kiii
-Geçen doktora gittim; "Doktor bey, yemeklerden yarım saat sonra artık çok fazla geğirmeler yaşıyorum."dedim.
-Yaşlılık, Makbule Hanım, Sindirim sorunları yaşamanız normal. Bir de yemekleri hızlıca yemeyin, iyice çiğneyerek yutun. Ne yazık ki insanımızın çoğu bu hızlı yeme alışkanlığını terketmiyor."dedi.
-Senin doktor iyi biri.
-Hangi benim doktor ayol. Benim özel doktorum mu var... Randevu alıp gidiyorum, karşıma kim çıkarsa. Meral, halen böyle düşünmeden sanki avrupalarda yaşıyoruz gibi cümleler kuruyorsun. Kız, okulda da böyleydin sen...
-Geçti mi?
-Hım... geçte geçti.
-Bak gördün m birazdan geçer dedim. Lafa daldık unuttuk bile...
-Üç durak sonra ineceğiz zaten.
Hikayenin devamında Makbule hanım ile Meral Hanım üç durak sonra indiler. Yaşlılık artık onları ayrılmaz iki dost haline getirmişti. Makbule, Meraldan iki yaş büyüktü ve ondan biraz daha kiloluydu..
Makbule, romanın kahramanı Yavuz'un annesi. Meral teyze ise gelecekte; Yavuz'un ikinci kaynanası olacak.
Roman mı(?) daha konusu belli değil...
Bitti....
İslam sufi ve düşünürü rahmetli İbn Arabi abimizin Tedbiratı İlahiye adlı eseri, Aristonun; siyaset, devlet mevzusunu ele aldığı Politika olarak isimlendiren; devleti tartışma mevzu yaptığı kitaptan mülhem, insanı merkeze ele alarak neşrettiği kitabıdır. Yani Aristo denen zat, insanın kendi amacına, iyisine, mutluluğa ancak toplum ve devlet düzeni içinde erişebilir teorisini geliştirirken, rahmetli İbn Arabi, dünyevi mutluluğun insanın kemalata uluşmasında arar. Bu bize her iki medeniyetin varlığı, insanı nasıl ele aldığını gösteren bir özellik arz eder. Şöyle ki; Batı toplum ve varlığını, mutluluğunu kollektif bir oluşumla bireyselleştirirken bizde bireyin mutluluğu kendini gerçekleştirme, insani kemalata uluşmakta çoğullaştırır. Yani Batı için çoğunluğun yansıması olan birey varken bizde insanın meydana getirdiği topluluk vardır. Batının bütün kalabalıkları hepsi birbirine benzeyen bireylerken ki; yaşam, siyaset, ideoloji, hayattan beklenti, üretin, tüketim alışkanlıları gibi hep
Yorumlar
Yorum Gönder