Ana içeriğe atla

Kalk gidelim mesai başlar..

-Geçen cuma seni aradım ama telefona bakmadın. 
-Telefona bakacak moralde değildim. İş yerinden ayrılmayı düşünüyorum... Çevremdekilerin olur olmaz sorunlarını iş yerine taşıyarak oluşturdukları stresli hava yetmiyormuş gibi şu tuhaf cemaat dindarlarının bulundukları her ortamı cami, mescid gibi vaaz alanı olarak kullanıyor olmaları sahiden artık çekilmez bir duruma geldi. Hele de o uzun saçlı, kent öykünmecili yobaza hiç tahammül edemiyorum. Eskiden bunlar kumaş pantolonlu, kısa saçlı, bıyıklı halleriyle daha çekilir oluyorlardı. Şimdikiler; lastikli uzun saçları, kot pantolon ve kirli sakallarıyla sonradan yetme zamparalara benziyorlar.
-Cemaat dedin de onların üzerilerine gidileceği söyleniyor. Durmuyorlarmış, her işe burunlarını sokuyorlamış. İktidar rahatsızmış bu durumdan.
-Batsınlar, daha kötü olsunlar! Nasıl olsa bizim ulusalcılar bu işe çoktan hevesliler. Yakında bombayı patlatırlar. Ha hahahaa hay!...
-Gülme, allasen... Olan bizim gibilere olacak.
-Bana bir şey olmaz, kaybedecek bir şeyim yok... Aha şimdi de işi bırakıyorum zaten... Çay gönder Mustafa abi!
Yanımızda oturan eşcinselleri görüyor musun? Bunları 'ibne' diyerek aşağılıyorlar. İnan, bunlar daha namuslu insanlar. Ben bunu artık çok yakından biliyorum. Akşam onlardan biri yanıma geldi.
-Sen sofu musun?" dedi.
-Ne alaka?" dedim.
-Bardağı tutuşundan... Bardağı çok sıkmıyorsun sanki bardak elinde incinecek gibi...-
-Ha ha ha! Ne güzel attın yahu! Bardağı incitmeden tutmakla sofuluğumu anladın, helal!
-Ben anlarım. Tekkelerde büyümüş biriyim. Hep böyle değildik...
-"Böyle değildik." deyince bana iltifat etmiş oluyorsun öyle mi? Sofu olduğum için. İyi o zaman, sana bir çay ısmarlayayım.
-Benden olsun!
-Ben, senin çayını içmem! İçiyorsan benden...
-Ha haaa haaa! Tamam, sen kesin tekkecisin. Öyle olsun...
Biraz oturduk. Kalkarken;
-Beni nasıl buldun? dedi.
-Seni bişe bulmadım, insan buldum. Nasıl bulmam lazım ki?
Ulan şimdi muhabbet olmadık bir yere sürüklenir tedirginliği...
-Ya, korkma! Tam ben de senin düşündüğün gibi yani bizde insanız değil mi? Onun için sordum.
-Kesinlikle, dedim.
İşte şimdi içinde yaşadığımız düzen tam buraya doğru gidiyor. Bir gün hepimiz bu ülkede ibne olacağız.
Kalk gidelim mesai başlar..
Bitti...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;

İbn Arabi Abimizin Tedbiratı İlahiye adlı eseri, insan devlet modelimiz

İslam sufi ve düşünürü rahmetli İbn Arabi abimizin Tedbiratı İlahiye adlı eseri, Aristonun; siyaset, devlet mevzusunu ele aldığı Politika olarak isimlendiren; devleti tartışma mevzu yaptığı kitaptan mülhem, insanı merkeze ele alarak neşrettiği kitabıdır. Yani Aristo denen zat, insanın kendi amacına, iyisine, mutluluğa ancak toplum ve devlet düzeni içinde erişebilir teorisini geliştirirken, rahmetli İbn Arabi, dünyevi mutluluğun insanın kemalata uluşmasında arar. Bu bize her iki medeniyetin varlığı, insanı nasıl ele aldığını gösteren bir özellik arz eder. Şöyle ki; Batı toplum ve varlığını, mutluluğunu kollektif bir oluşumla bireyselleştirirken bizde bireyin mutluluğu kendini gerçekleştirme, insani kemalata uluşmakta çoğullaştırır. Yani Batı için çoğunluğun yansıması olan birey varken bizde insanın meydana getirdiği topluluk vardır. Batının bütün kalabalıkları hepsi birbirine benzeyen bireylerken ki; yaşam, siyaset, ideoloji, hayattan beklenti, üretin, tüketim alışkanlıları gibi hep

Aşı etkinliği nedir?

  Aşı etkinliği nedir? Aşı etkinliği, bir klinik araştırmada aşı olan bir grup insanda bir hastalıktaki azalma yüzdesidir. Aşının etkinliğinden farklıdır ve aşının klinik deneyler dışında toplumdaki kişilere verildiğinde ne kadar iyi çalıştığını ölçer. Tüm yeni aşılar, ne kadar iyi çalıştıklarını test etmek için klinik denemelere tabi tutulur. Bir aşı adayının geliştiricileri, klinik araştırma çalışma protokollerinde genellikle denemelerinin ana hedeflerini belirler. Bu hedeflere birincil uç noktalar denir. Şu anda geliştirilmekte olan birçok deneysel COVID-19 aşısı için birincil son noktalar, yeni semptomatik COVID-19 vakalarını önlemeye odaklanmaktadır. Bilim adamları, bir aşı adayının ne kadar iyi çalıştığını, plasebo alan grup ile deneysel aşıyı alan grup arasındaki yeni hastalık vakalarındaki farka bakarak hesaplayabilirler. Okumaya devam et: Alaycı düşmanlık kardiyovasküler hastalığa yol açabilir Buna aşı etkinliği denir. Örneğin Pfizer / BioNTech, COVID-19 aşısı için% 95'lik