Ana içeriğe atla

Sigara için Muhafazakar kadına!

Ben insanın sigara içmesine pek karşıt değilim. Hatta insan kimi zaman böyle zararlı şeyler içmeli. İnsanın bağımlılık duygusunun tam olarak nedenleri bilinmiyor sanırım. Tamam bişeler söyleniyor ama insan neden bağımlı oluyor bilimsel olarak ispatlanmış bir konu değil. Muhafazakar toplumlarda her türlü bağımlılık hoş karşılanmaz. Hattta o kadar ileri gidenler vardır ki örneğin; günde beş saat uykudan fazlasını asla doğru bulmazlar. Onlar için fazla uyku bağımlılıktır ve insanı geliştiren kimi faydalı davranışlardan alı koyar. İnsan ne gibi faydalı davranışlar gösterir? Elbette ki en doğru davranış tanrıya ibadet ve yakarışlar... Ama bu yakarışların bir tavrı ve biçimi olmalıdır bu ikisi bir araya geldi mi de ahlak diyorlar. Muhafazakarlık tavır ve biçimdir anlayacağın... Örneğin bir budist rahip sigara içemez. Eğer sigara gibi bir bağımlılığı varsa o bir rahip olmaz. Çünkü sigara içmek bir bağımlılıktır ve bağamlılık ahlaki zaaftır. Biçim ve tavır muhafazakarlık için temel meselelerdir. Örneğin insanın zekat veriyor olması bir muhafazakar için çok değerlidir, önemlidir. Çünkü o dini görevini yapıyordur. Alkol içmemesi de böyledir. Bütün bu yapılanların aynı zamanda muhafazakar aklı koruyan yönü vardır. Muhafazakarlığı koruyan şeler: Ahlaklı biri içki içmez, ahlaklı biri sigara da içmez. ahlaklı biri zengin olur ve zekatını verirse görevini de yapmış olur. Ahlaklı bir erkek zina yapmaz ama bedelini öderse her kadınla olabilir; muta ve çeşitli nikah yöntemleri. Tabi bu örneklemeler erkekler için geçerlidir ve yapılabilinir... Kadın Sigara içemez zira kadın kötü, kerih kabul edilen şeyleri yapamaz. Eğer kerih bir şeyi yapıyorsa onda başka kötü şeylere kapı aralama potansiyeli vardır ki o potansiyel artarak kadını başka erkeklerin koynuna atacak kadar düşkünleştirir. Kadın başını örtmelidir, sağa sola gitmemelidir. Kadın, muhafazakar erkeğin sapının gülüdür kimse o sapa el uzatmamalıdır. Ama o sap her dişiye uzana bilme, saplana bilme yetki ve iznine sahiptir. Kadın Sigara içmemelidir...
Sigara haram mıdır? Elbette değildir... Kadın sigara içmemelidir....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;

Prof.Dr. Oğuz Tekin'le Eski Çağ söyleşisi

Türkiye'de Eskiçağ tarihi alanında önemli çalışmalara ve eserlere imza atan Prof.Dr. Oğuz Tekin Hocamıza,  ülkemizde Eskiçağ tarihinin durumu ve bu alanda yapılması gerekenlerle ilgili sorular yönelttik... İyi okumalar...  Eskiçağ tarihi yazımının, Rönesans’ta oluşan ‘Hümanizm’ akımıyla başladığını görüyoruz. Bu düşünceyle doğmasının nedenleri nelerdir? Eskiçağ tarihini ana hatlarıyla zamansal (kronolojik) ve mekansal (coğrafi) kapsamından bahseder misiniz? Aslında Eskiçağ tarihi yazımı daha Eskiçağ’ın kendisinde başlıyor. Eskiçağ devletlerinin, uygarlıklarının, bu uygarlıklar içindeki tarihsel kişiliklerin, inancın kayıtlarını; antik çağ yazarlarının eserlerinde bulmak mümkündür. Oldukça geniş bir repertuvar söz konusudur. Roma İmparatorluğu ve “Bizans” Dönemi’nde de bu sürmüştür. Özetle Eskiçağ tarihine ilişkin yazım, daha Eskiçağ’da (kendi döneminde) başlamıştır zaten. Rönesans’ta başlayan, antik çağ yazarlarından kalan eserlerin, yeniden derlenmesi ve günümüze akta

Bismillahirrahmanirrahim

  Bismillahirrahmanirrahim; harfi cer bağlacıyla başlayıp her bir sıfatın el ile maarifelenmesinin ve hasfedilmiş (gizli) bir fiilin yine hafsedilmiş failine (gizlenmiş) ulaştırılmasıyla tamamlanır. Ne ilginçtir ki biz orada geçen isimleri yani Rahman, Rahim ve Allah söylerken gizli olan (huve eril zamir veya hiye dişil) zamirini görmediğimizden unuturuz. Oysa besmele bize o "huve -hiye" zamirini anlatır. Herkes Rahman veya Rahim veya Allah ismini tefsir ediyor fakat biz hep "O yani hiye veya hüve" zamirini tefsir ediyoruz. Dedik ya zaten Rahman, Rahîm ve Allah isimleri de O'nu tefsir ediyor. Allah yerlerin ve göklerin nurudur niçin deniyor. "Huve-hiye" gayb yani bizim için karanlık olan yerdir. Allah, o karanlığı/gaybi yani huveyi bize anlaşılır kılıyor, kavramlaştırıyor. Yani hüve-hiye karanlığın kendisiyken Allah, rahman ve rahim ve diğer isimlendirmeler onu görünü, anlaşılır kılıyor. Böylece biz semitik inancın varlık ve yokluk, aydınlık ve kara