Ana içeriğe atla

Bir gece gökyüzünde bir ışık görüldü

Akşam vakti... Ağaca asılı beyaz elektrik kablosuna takılı lambanın aydınlığında, dökme betondan yapılmış bahçe yolundan geçerek ve geç kalmış olmanın gerginliğiyle önünde durduğu merdivende bitiremediği sigaradan iki fırt daha çekti.... Kapının tokmağını hızlıca çaldı. Ahşap kapının iple bağlanmış olan kilidi açıldığında asma kat merdiveninden " Kim O" diye bir ses geldi
-Ben Yavuz!
Kapıyı acan Sanem, "Kapının kilidini takmayı unutma!" diye seslendi.
"Gecenin bu vakti nerelerdeydin!" azarı annesi Makbule'den yükseliyordu...
1979'un karanlık vakitleri... Sokaklarda birbirini avlayan sağcı-solcu gençlerin evlerine vakitsiz geldiği zamanlar...

Makbule hanım Yavuz'un başına bir şeylerin gelmesiden çok korkuyordu. Tamam oğlunun böyle kavgalarla işi olmadığını biliyordu ama zaman kötü zamandı...
Yavuz, Akşam lisesine giyordu. Eski zenginlerden, Yeşilyurtlu Mehmet amcanın konağının hizmetliler için yapılan zemin kattaki iki odalı yeri ailecek kiralamışlardı. Konağın avlusuna bakan bahçenin yan tarafında ise tek katlı evi sendikacı Ali ve ailesi kiralamıştı.
Mehmet amca İstanbul'a eşinin yanına gitmişti. Yaşlı adam, kış geldiğinde İstanbul'a; eşinin ve çocuklarının yanı gidiyordu. Yazın ise tek yer vardı onun için, Malatya.... Kışın konağa göz kulak olsun diye Ali beyi tembihlemişti...
Yavuz gündüzleri bir mağazada çalışıyordu. Babası seyyar arabada sahlep satıyordu...

Bir gece...

Bir gece ansızın gökyüzünde bir ışık görüldü. Yavuz kayboldu...
Bitti...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından; ...

Prof.Dr. Oğuz Tekin'le Eski Çağ söyleşisi

Türkiye'de Eskiçağ tarihi alanında önemli çalışmalara ve eserlere imza atan Prof.Dr. Oğuz Tekin Hocamıza,  ülkemizde Eskiçağ tarihinin durumu ve bu alanda yapılması gerekenlerle ilgili sorular yönelttik... İyi okumalar...  Eskiçağ tarihi yazımının, Rönesans’ta oluşan ‘Hümanizm’ akımıyla başladığını görüyoruz. Bu düşünceyle doğmasının nedenleri nelerdir? Eskiçağ tarihini ana hatlarıyla zamansal (kronolojik) ve mekansal (coğrafi) kapsamından bahseder misiniz? Aslında Eskiçağ tarihi yazımı daha Eskiçağ’ın kendisinde başlıyor. Eskiçağ devletlerinin, uygarlıklarının, bu uygarlıklar içindeki tarihsel kişiliklerin, inancın kayıtlarını; antik çağ yazarlarının eserlerinde bulmak mümkündür. Oldukça geniş bir repertuvar söz konusudur. Roma İmparatorluğu ve “Bizans” Dönemi’nde de bu sürmüştür. Özetle Eskiçağ tarihine ilişkin yazım, daha Eskiçağ’da (kendi döneminde) başlamıştır zaten. Rönesans’ta başlayan, antik çağ yazarlarından kalan eserlerin, yeniden derlenmesi ve günümüze...

Bu yazıyı okuma becerisini gösteren canlı türünün her birine insan diyoruz

  Bu yazıyı okuma becerisini gösteren canlı türünün her birine insan diyoruz. İnsan, öğrenmek ve öğrendiğini kendisinden sonraki nesillere konuşarak, yazarak aktarma becerisine sahip tek canlı. İnsan sadece öğrenen değil gelişim (terakki) gösteren bir canlı. Her dönemde, yaşamının her vaktinde bir terakki içinde. Bu terakki olumlu veya olumsuz olsun farketmez. İyi ve doğruya yönelimi de mümkün, kötüye ve yanlışa da... başka hiç bir canlı böyle bir değişim ve dönüşüm sergileyemiyor. Fakat bütün bunlara rağmen insan kendinden memnun olmayan kendi varlığını, varoluşunu bir türlü hazmedemeyen tek varlık. Evren içerisinde kendi türüne, kendi türünün yapıp ettiklerine tahammül edemeyen tek canlı. Vahşetin her türlüsünü kendi türüne karşı gerçekleştirmiş bir varlık. İnanılmaz bir vahşet tarihine sahiptir insan. Sanırım bunun tek nedeni kendi varoluşundan memnun olmayışı... Pazarcık depreminin üzerinden onsekiz gün geçti. O kadar çok şey konuşuldu o kadar çok şey yazıldı; sanırım konuşulma...