Ana içeriğe atla

Başlığı olmayan hikaye

Kaşığın ucunda duran mercimek taneleri dökülmeden ağzına götürmek için gösterdiği çabanın ne kadar yorucu olduğunu görebiliyorum. Elinde başlayan titreme birazdan bütün vücuduna dağılacak. Yaşlılıkla birlikte başlayan parkinson rahatsızlığı kullandığı ilaçlarla bir miktar kontrol altına alınmış olsa da nihayetinde ölümünün bundan geleceğini biliyor. Bir iki mercimek tanesi düştü.. 
Lokmalarını yavaşça, kendi ritmini bozmadan ağzına götürüyor. Titremeler sinir sistemini yorduğundan yediği yemeğin tadına varamıyor olmalı...
-Bıktım artık... Bu hastalık bütün yaşam enerjimi bitirdi. İçimi kemiren bir kurt gibi kimi zaman bir fare.. Rüyalarımda sağımı solumu kemiren hatta karnımın içinde dolaşan fareler görüyorum.
-Rüyalarını hatırlaman iyi... Hafızan kimi şeyleri geriye doğru ketmetmiyor demek. Biraz ciğerlerini dinlemem lazım bakalım soğuk algınlığıyla ciğerlerinin arası nasıl... doktor kısa bir muayene ile bitiriyor işini...
Camın kenarında duran etejerin üzerindeki sürahi, ziyarete gelen misafirlerin getirdiği çiceklerin kopan yapraklarıyla dolu. Sürahiye takılan gözlerimi yakaladı
-Ellerimin titrediği günden beri su içmekten nefret eder oldum... Hizmetli hemşirenin getirdiği ağzı dar mataradan içiyorum. Şu içebilmek için; o kadına ayda beş bin lira para ödüyorum. Sadece su içebilmek için!
-Yaşlılık... O kadar paran var... Verdiğin paranın ne önemi var. Önemli olan sağlığın.
-Sağlığım... evet sağlığım ama bir daha gelmeyecek olan bir sağlık bu. Gelemeyecek olduğu için ödüyorum o parayı. Doktorlara, hastanelere....
Kapı üzerine takılmış olan küçük çandan ses geliyor, içeri girildiğinde.. Kendisi istemiş kapının açıldığını fark edebilmek için. İçeriye giren hemşirenin elinde tansiyon aleti. Ölçmek için izin istiyor. Yatağın başında oturmanın bende gerginlik oluşturduğunu; istenen izinle farkediyorum.
-Kalkayım...
-Rahatsız olmayın...
İmamı, kinaye mi yoksa gerçekten rahatsız olmamı istemiyor mu anlamıyorum
-Rica ederim buyrun...
Hemşire tansiyonunu ölçüyor. Büyük biraz yükselmiş diyor...
-Şekeriniz normal ama bu tansiyon neden bu saatlerde yükseliyor. Doktor bey bu durumla ilgili bir şey söylemiyor mu? Oysa ben üç gündür bu durumunuzu rapor ediyorum.
-Doktor... Kim doktor.
- Doktorunuz, Tahsin bey...
-Öyle mi...
"İlk unutma, hafıza kaybı bu!' diyerek bana bakıyor ve doktoru arıyor...
-İlk defa ilk defa birini hatırlamadı... Doktor bey, sizi sizi hatırlamadı...
Hemşire panikte...
Oysa ben....
Çoğu şeyi unutuyorum...
Bitti..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pis Bir roman yazmak: Üçücü bölüm Ana karakterden sonraki ölü

Hep pis bir roman yazmak istedim. Ne kadardır düşünüyorum tam olarak bilmiyorum ama bayağı bir zaman geçti üzerinden. İğrenç bir şeyin romanını yazmak, içimdeki pisliği çıkarıp atmak için bir araç sanki. Hepimizin içinde bir pislik var. İğrençlik, kokuşmuşluk. Aldığım notlardan birinde; umum tuvaletin alafranga taşının kenarlarına sıçramış sidik ve dışkı artıklarının biriktiği yerin tam ortasına bırakılmış bok yığının bir psikopat tarafından, ağzından salyalar akarak onu yalamasını anlatan ve o boku yiyinci de süper kahraman olduğunu hayal ettiren bir gerilim ve macera romanı yazmaya dair metinler vardı. Fakat bu pis bir roman olmayacaktı vazgeçtim. Ya da bir hastahane müdürünün morgda ölülerin tırnaklarını kesip onlarla koleksiyon yaptığını... Aslında bu harika bir fikirdi. Şimdiye kadar hiç bir hikaye ve romanda böyle bir karaktere rastlamadım. Fakat bir hastane müdürünün bu kadar psikopat olmasının ve bunun bir roman olarak bestseller olması halinde yakalayacağım şöhretin ardından;

Prof.Dr. Oğuz Tekin'le Eski Çağ söyleşisi

Türkiye'de Eskiçağ tarihi alanında önemli çalışmalara ve eserlere imza atan Prof.Dr. Oğuz Tekin Hocamıza,  ülkemizde Eskiçağ tarihinin durumu ve bu alanda yapılması gerekenlerle ilgili sorular yönelttik... İyi okumalar...  Eskiçağ tarihi yazımının, Rönesans’ta oluşan ‘Hümanizm’ akımıyla başladığını görüyoruz. Bu düşünceyle doğmasının nedenleri nelerdir? Eskiçağ tarihini ana hatlarıyla zamansal (kronolojik) ve mekansal (coğrafi) kapsamından bahseder misiniz? Aslında Eskiçağ tarihi yazımı daha Eskiçağ’ın kendisinde başlıyor. Eskiçağ devletlerinin, uygarlıklarının, bu uygarlıklar içindeki tarihsel kişiliklerin, inancın kayıtlarını; antik çağ yazarlarının eserlerinde bulmak mümkündür. Oldukça geniş bir repertuvar söz konusudur. Roma İmparatorluğu ve “Bizans” Dönemi’nde de bu sürmüştür. Özetle Eskiçağ tarihine ilişkin yazım, daha Eskiçağ’da (kendi döneminde) başlamıştır zaten. Rönesans’ta başlayan, antik çağ yazarlarından kalan eserlerin, yeniden derlenmesi ve günümüze akta

Bismillahirrahmanirrahim

  Bismillahirrahmanirrahim; harfi cer bağlacıyla başlayıp her bir sıfatın el ile maarifelenmesinin ve hasfedilmiş (gizli) bir fiilin yine hafsedilmiş failine (gizlenmiş) ulaştırılmasıyla tamamlanır. Ne ilginçtir ki biz orada geçen isimleri yani Rahman, Rahim ve Allah söylerken gizli olan (huve eril zamir veya hiye dişil) zamirini görmediğimizden unuturuz. Oysa besmele bize o "huve -hiye" zamirini anlatır. Herkes Rahman veya Rahim veya Allah ismini tefsir ediyor fakat biz hep "O yani hiye veya hüve" zamirini tefsir ediyoruz. Dedik ya zaten Rahman, Rahîm ve Allah isimleri de O'nu tefsir ediyor. Allah yerlerin ve göklerin nurudur niçin deniyor. "Huve-hiye" gayb yani bizim için karanlık olan yerdir. Allah, o karanlığı/gaybi yani huveyi bize anlaşılır kılıyor, kavramlaştırıyor. Yani hüve-hiye karanlığın kendisiyken Allah, rahman ve rahim ve diğer isimlendirmeler onu görünü, anlaşılır kılıyor. Böylece biz semitik inancın varlık ve yokluk, aydınlık ve kara